Resmî Gazete’de 27 Temmuz 2022 tarihinde yayınlanan Bulgar vatandaşlarının pasaportsuz Türkiye’ye giriş yapabileceklerine dair değişiklik Bulgaristan’dan ucuza alışveriş yapmak için başta Edirne olmak üzere Türkiye’ye gelen turistlerin sayısını bir hayli arttırmıştır. Ekonomik krizin her geçen gün derinleştiği ülkemizde hayatta kalmaya çalışan Edirneli esnafın da velinimeti haline gelen Bulgar müşterileri çekmek için Bulgarca tabela ve afiş kullanması Edirne Belediyesi tarafından hoş karşılanmamış ve tabelaların denetlenmesi adına komisyon kurulması talebinde bulunulmuştur. Bir süredir ana akım basının ve çeşitli sosyal medya platformlarında içerik üreten kişilerin oldukça dikkatini çeken Edirne’deki Bulgar vatandaşı turistler, “yağmacı” ve “işgalci” kisveleri altında lanse edilmektedir. Ekonomik krizin yaratmış olduğu toplumsal huzursuzluğun “gayri ihtiyari” belli bir etnik kimliğe sahip kişilere kanalize edilmesine sebep olan bu içerikler yüzyıllardır insan ve ürün mobilizasyonunun olduğu bu coğrafyaya dair farklı bir “öteye gitme” hikayesi sunar. Bulgarlar ve Türkler arasındaki etno-dinsel ve etno-kültürel farklılıkların öne sürüp zarflayan olayların hatıraları her iki toplumun hafızasında bu denli taze ve manipüle edilmeye oldukça açıkken potansiyel gerilimleri bir nebze olsun önlemek niyetiyle bu yazıyı yazmaya karar verdim.
Edirne’de Bulgaristan uyruklu turistlerin yerli halka nazaran takriben 10 kat daha ucuza alışveriş yapabiliyor oluşunun yaratmış olduğu huzursuzluk her ne kadar kimlik tehdidi olarak lanse edilmiş olsa da aslında belediye başkanının da dile getirdiği gibi Edirne’de emtia fiyatlarının artması ve yerli halkı olumsuz etkileyen ekonomi politik dinamiklerle ilgilidir. Geçtiğimiz son beş yıl içerisinde Türk lirasının Euro karşısındaki ciddi seviyelere ulaşan değer kaybına paralel olarak 2007 yılından beri Avrupa Birliği üyesi olan sınır komşumuz Bulgaristan’ın para birimi olan leva karşısında da liranın alım gücü oldukça düştü. Türk lirası ile Bulgar levası arasındaki değer farkı Türk lirasının aleyhinde ilerledikçe binlerce “soydaşın” da evi olan Bulgaristan ve komşuları Bulgar halkı ülkemizde yeniden gündem haline gelmiş durumda. Geçmişte Bulgaristan’da Türk ve Müslüman azınlığın yaşadıkları ve Türkiye’de azınlıklara karşı vuku bulmuş olayları hatırladığımızda gelecekte benzer olayların yeniden yaşanmaması için tarihsel olarak her ne kadar pürüzlü de olsa bir aradalığımızı hatırlamanın önemini vurgulamak istiyorum. Resmi tarih eğitimi almış her Türkiye vatandaşı gibi ben de kendi akademik uğraşlarımı edinene kadar Türkiye’de büyük bir Bulgar nüfusunun yaşamış olduğundan bihaberdim. Yıllar sonra bunu öğrenmiş olmama rağmen zaman zaman zihnimde yer edinmiş doktrinlerin etkisinde refleksif tepkiler verdiğim de oldu. Eylül 2020 tarihinde Edirne’ye gerçekleştirdiğim ziyaretim zihnimdeki bu kemikleşmiş algının kırılma noktasıydı.
Edirne’ye, yüksek lisans tezimin saha çalışması için Balkan ve Rumeli Türkleri Konfederasyonu’nun düzenlemiş olduğu bir istişare toplantısına gözlemci olarak katılmak için gitmiştim. Covid-19 pandemisinin ilk yılıydı. Uluslararası insan mobilizasyonun sıkı kurallara tabii tutulduğu o dönemde karşılaştığım Bulgar turist sayısı beni bir hayli şaşırtmıştı. Edirne’nin her yerinde karşıma çıkan Bulgarca tabelalar ve marketlere gittiğim zaman boşalmış raflar dikkatimi çekmiş ve bana şehirde refakat eden organizasyon sorumlusuna durumu sormuştum. Beyefendi bana Türk lirasının döviz karşısındaki değer kaybının Edirne’deki ticareti hareketlendirdiğini anlatmış fakat Bulgaristan sınırında olan bir şehirde Bulgar turist veya Bulgarca tabela görmeme duyduğum şaşkınlığı tuhaf karşılamıştı. Yaklaşık yüz senesi yeni dolmuş Bulgaristan-Türkiye siyasi sınırı haritada çizildiği gibi iki ülkeyi birbirinden ayırırken Türk ve Bulgar halklarını da bıçakla keser gibi birbirinden ayırıyor değildi ya? Nasıl Şumnu’da Türkler olarak Bulgar ile yaşıyorsak, Edirne’de de birlikte yaşadığımız dönemlerin hatıraları unutulacak kadar eski değildi.
Bulgar vatandaşlarının bugün ucuza alışveriş yapmak için ilk tercihleri haline gelmiş ve Bulgaristan-Türkiye sınırları oluşmadan önce bir hayli Bulgar’a ev sahipliği yapmış bizim Edirne’miz onların Odrin’inde yüzlerce yıl birlikte yaşayıp her türlü sosyal ilişki içerisinde bulunduğumuz komşularımıza ulusal tehditlermiş gibi davranmak geçmişin kapanmayan yaralarını deşmekten başka neye yarayacak ki? Bugünkü Bulgaristan sınırları içerisinde bölgenin ekonomisine katkıda bulunan önde gelen Türk iş insanlarını ya da Türkiye’de istihdam yaratacak ekonomik atılımlar içinde bulunmuş Bulgar vatandaşlarının varlığını hatırlamakta fayda var gibi görünüyor. Ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik buhranın üzerimizde yarattığı çaresizlik ve öfkenin kaynağının ucuza peynir süt almak için gelen Bulgaristan vatandaşları olmadığını unutmadan iki ülke arasındaki tarihsel travmalarımızı konuşarak iyileştirmeye davet ediyorum. Bu davetim zihinlerimizi kurcalayadursun ben diğer yazının konusunu iliştireyim son cümlelerime. Yapı Kredi Kültür Merkezi’nde 14 Ağustos’a kadar hikayeleri Selanik’ten İstanbul’a ve sonrasında da New York’a uzanan Osmanlı Bulgarlarından Hristoff ailesinin arşivi “Memento İstanbul” adıyla ziyaretçilerini bekliyor. Hristoff ailesi İstanbul’dan giderken benim ailem gibi binlercesi de İstanbul’a gelmiş. Kısacası yaralarımız ortak, deneyimlerimiz benzer, aidiyetlerimiz de çoklu, kimliklerimiz ise katmanlı.
Hristoff ailesinin dünkü öyküsüne yer vermeyi yukarıda dile getirdiğim meselelerin idraki için önemli buluyorum. Bu ailenin geçmişinde yola çıktığınızda aynada kendinize bakar gibi hissettiren bir şeyler var. Geçmişin kalıntılarında gördüğümüz yansımanın yarınların simetrisinden ibaret olmaması umuduyla…