Selden Bir Yıl Sonra Bozkurt (1): “Asenalar” Olmasa

Not: Geçtiğimiz yıl bir sel felaketi ile yıkıma uğrayan Bozkurt’un aradan geçen bir yıldan sonra vaziyetini açıklamayı hedefleyen yazı dizisinin ilk bölümünü teşkil eden bu yazı aslen Diken’de yayımlanmış; arete Portal yazarı Nazlı Demet Uyanık’ın önerisi, Mustafa Alp Dağıstanlı’nın isteği ve Diken’in izni ile sitemizde paylaşılmıştır.

Kastamonu’nun Bozkurt ilçesine bağlı Koşmapınar köyünden Bayram Topçu, 11 Ağustos 2021 Çarşamba sabahı Ezine çayı kenarındaki sebze bahçesine indi. Akşam yağan yağmurla çay yükselmiş, bahçeye girmiş, ama fazla zarar vermemişti, zaten su da alçalmıştı.

Bayram Topçu araba yoluna çıktığında yağmur ‘inadına yüklenmeye’ başladı. Bozkurt’a 10 km uzaklıktaki köyün üst mahallerinden birindeki evine vardığında çayın doğduğu dağlara baktı, oralarda öyle bir yağmur yağıyordu ki göz gözü görmüyordu. Kapının önüne gelince, “Aman Allah! Eyvah!” dedi. Çay devrilmiş, köpürmüş, ne varsa önüne ‘kataklamış’ geliyordu.

Saat 12 sıralarında önce polisi aradı. Polis, Bayram Topçu’ya “Bi sakin olun, sakin konuşalım” dedi. Bayram Topçu, “Ne sakini” diye bağırdı, “Bozkurt’u siliyor çay, sizi silecek. Sokağa çık. Bağır. Milleti boşalt. Bozkurt’u boşalt!”

Sonra da belediye başkanını aradı, ama yanlışlıkla Ziraat Odası başkanının numarasını çevirmişti, “Başkan Bozkurt’u boşalt” dedi ona da.

Ziraat Odası başkanı inanamadı: “Bayram abi, doğru mu diyorsun, hakkat mı diyorsun?”

Bayram Topçu, “Çay sizi siliyor. Sokağa çıkın. Anons yap!” diye çıkıştı.

***

Bayram’ın bir yaş büyük abisi Hikmet Topçu, karısı Havva ve 37 yaşındaki oğlu Salim’le çaya en yakın mahalledeki üç evden birinde oturuyor. Evle dere arasındaki yaklaşık 300 metrelik arazi tatlı bir meyille uzanıyor: mısır tarlası, fındıklık, cevizlik, sebze bahçesi. Eve şebeke suyu geliyor ama Topçular derenin karşısındaki dağdan hortumla indirdiği suyu kullanıyor.

Çarşamba sabahı su akmıyordu. Bozkurt’un girişindeki beton santralinde pompa operatörü olarak çalışan Salim sabah işe gitmeye hazırlanırken Hikmet Topçu karısına sordu: “Salim suya bakmaya mı gitti?” Babasını duyan Salim, “Ne suyu ya! Siz evden çıkmayın. Çay hortumu koparmış, köprüyü de yıkmış” dedi.

Hikmet Topçu oğlunu dinlemedi, o gidince küçük traktörüne atlayıp çayın kenarındaki sebze bahçesine indi. Traktörü her zamankinden yukarıda bıraktı, toprak çok gevşemişti, güvenemedi, dizlerindeki sorun yüzünden zorlanmasına aldırmayarak koltuk değneğine abanarak 100 metre kadar yürüdü, bahçeyi dolaştı. Salı gecesi yağan yağmurla yükselen dere bahçenin yarısını almıştı. Domates topladı, patlıcan topladı. Eve dönüp bahçede çamurlu domatesleri yıkadı. Saat 11:30 gibi balkona çıkıp kahvaltı yaptılar. Hikmet Topçu kahvaltıdan kalktığında aşağıdan gelen sese döndü, çay görünmüyordu, kökünden sökülmüş ağaçlar suyun üstünde dallarıyla yapraklarıyla tepetaklak gidiyordu.

Hikmet Topçu telefonuna sarıldı, polis karakolu diye jandarmayı çevirmişti. Büyük bir selin gelmekte olduğunu söyledi. Jandarma, “Sen nerdensin, kimsin, ne biliyorsun..?” diye sorguya girişti. Hikmet Topçu sabırsızlandı: “Yaa ne sorup duruyorsun? Adım Hikmet Topçu, kapı numaram 2, Koşmapınar köyü. Bozkurt’u kurtarın, gidiyor Bozkurt, sel alıyor sizi. Çıkın ordan. Bozkurt’u boşaltın.”

Tam o sırada evin dışında bir vaveyla koptu, 150 metre kadar aşağıdaki evde oturan felçli kardeşi Kazım’ın karısı Sultan gelmişti, “Can kurtaran yok mu?” diye bağırıyordu, “Su boğuyor adamı.” Çay kabarıp taşmış, iki katlı evin alt katını doldurmuştu. Kadın kocasını sırtlamaya çalışmış, başaramayınca imdat istemeye koşmuştu.

Hikmet Topçu jandarmaya daha fazla laf anlatmaya çalışmadı, saat 12:08’de oğlu Salim’i arayıp durumu anlattı.

Hikmet Topçu’nun sol bacağı bir ay önce Bozkurt’ta bileğe yakın bir yerden kırılmıştı, bir kadın arabasıyla çarpmıştı, yürümesini zorlaştıran bir etken de oydu. Küçük traktörüne atladı gitti yine de kardeşini kurtarmaya, ama yapacak bir şey kalmamıştı.

Hikmet Topçu 1948 doğumluydu, o eve çay değdiğini ne görmüştü, ne duymuştu, eski ev de aynı yerdeydi. Evin altında bir değirmen, bir ahır vardı. Çay 30 metre kadar öteden akıyordu, dere yatağı evin bulunduğu zeminden altı yedi metre aşağıdaydı. Üstelik, Ezine çayı tam eve gelmeden bir dirsek yaptığı için akışı karşısına da almıyordu. Buna rağmen taşkın eve vurmuştu. Kazım’ın üst katta oturan gelini üç küçük çocuğunu alıp hemen yükseğe doğru koşmuştu. Sahibi olduğu iş makinesiyle hayatını kazanan oğlu Aykut Şaban Topçu eve ulaşmaya çalışıyordu. Kazım 1,5 metre yüksekliğinde çamur dolan evden birkaç saat sonra cansız çıkarıldı. Kazım Topçu, karşı mahalleden suya kapılan biriyle birlikte selin ilk kurbanıydı. Sel gittiğinde dere yatağı da eskisine göre 2,5-3 metre yükselmişti.

***

Salim Topçu öğle vakti Bozkurt’un girişinde Ezine çayına kavuşan Maraz deresi kenarındaki beton santralinde arkadaşlarıyla oturmaktaydı. Babasının telefonda söylediklerini duyunca, “Amcamın evine bile su girip onu aldıysa çok büyük bir şey geliyor” diye düşündü. “Kaçın kaçın, Bozkurt’u terk edin, çok büyük su geliyor” diye bağırıp arabasına atladı. Kimse kulak asmadı ona. Çalışanlarla civardaki insanların oluşturduğu yaklaşık 300 kişilik grubu ancak ertesi gün helikopterler aldı oradan.

Salim belediyede çalışan kardeşi Fatih’i arayıp yengesiyle yeğenini almak için kardeşinin evine yollandı. Ev polis karakolunun 100 metre kadar arkasındaydı. Önünden geçtiği karakolda hiçbir hareket görmedi. Arabayı sürerken avaz avaz bağırdı, sokaklardaki insanları uyardı, yüksek yerlere kaçmalarını söyledi. Yengesiyle yeğeni yanında kardeşinin evinden dönerken, baktı ki karakolda hala olağanüstü bir şey yoktu, polisler yine hiçbir şeyin farkında değil gibiydi. Durdu, “Büyük sel geliyor. Terk edin burayı. Şehri boşaltın, milleti çıkarın” diye seslendi onlara da. Sokakta gördüğü insanları kovalamaya, kaçmalarını sağlamaya çalıştı, bağırdı çağırdı… Çoğu aldırış etmedi onun sözlerine. Bazıları, “Sel geliyorsa biz ne yapalım yani?” dedi. Salim halkı uyarmak için sokaklarda birkaç tur attıktan sonra Bozkurt’tan çıktı, yüksek bir yere doğru.

Sel Bozkurt’a saat 12:40 ile 12:50 arasında ulaştı.

Kimse bu kadar büyük bir sel geldiğini, geleceğini algılayamadı. Ezine çayının yükseldiğini daha önce defalarca görmüştü Bozkurtlular. Yine aynı şey olacaktı, oluyordu işte. Yerel yöneticiler de böyle düşünmüş olmalı. Meteoroloji Genel Müdürlüğü 10-12 saat önceden sel riski arttı diye uyarmıştı“Bir önceki gün 24 saatte Bozkurt’ta metrekareye 118 kg yağış düştü. Bu yağışla toprak suya doydu. Bölgede yağışlar 11 ve 12 Ağustos 2021 tarihlerinde de devam edecek. Yer yer 12 saatte metrekareye 100 kg’ın üzerinde aşırı yağış bekleniyor. Sel, su baskını, toprak kayması ve ulaşımda aksamalara karşı dikkatli ve tedbirli olunmalı.”

Meteoroloji’nin uyarısı yetersizdi, çünkü tahmininde yanılmıştı, zira 36 saatte 420 kg yağmur düştü metrekareye. Meteoroloji yağış miktarını daha iyi kestirebilseydi, yerel yöneticileri daha ciddi uyarabilir miydi, yerel yöneticiler uyarıyı daha ciddiye alır, halkı daha erken ve daha ciddi uyarabilir miydi, halk bu uyarıyı daha ciddiye alıp gereğini yapar mıydı?

Bir gün önceki yağışta elektrikler kesilmişti, selin Bozkurt’a inmek üzere olduğu haber alındığında belediye hoparlörlerinden uyarı yapılamadı. Gecikmeyle de olsa polis araçlarının sirenleri çaldı, hoparlörle uyarılara başlandı: “Araçlarınızı çekin.” Sular Bozkurt sokaklarına taşmaya başladığında bile arabalarını çekmeye çalışanlar vardı. Bazı esnaf belki ancak canlarını kurtaracak kadarlık bir zamanı değerli eşyalarını kurtarmaya harcadı. Kimileri taşan, ilerleyen sel sularına baka baka voltaladı, kimileri fotoğraf çekti…

Ezine çayı, Bozkurt’u sildi.

Bozkurt sokaklarında resmi ölü sayısının 65 olduğunu söylüyor herkes, yedi kişinin de kayıp olduğunu. AFAD’a göreyse 71 kişi öldü. Bozkurt’un eski adı Pazaryeri. Civar köylerden gelenler burada büyük bir pazar kurarmış da ondan. Bu pazar perşembeleri kurulduğu için kasaba Perşembe diye de anılmış bir zamanlar. Bu pazar yine kuruluyor perşembeleri dere kenarındaki yerinde ve bütün köyler de pazara iniyor, yani kasabanın en kalabalık olduğu gün. Sel çarşamba değil de bir gün sonra vursaydı Bozkurt’u, ölü sayısını binlerle söyleyecektik belki.

***

Sel karşısındaki davranış biçimleri Türkiye’ye özgü değil, Bozkurt’takinden bir ay önce Batı Avrupa’yı silip süpüren selde de durum aynıydı. Almanya’da sel öyle ani ve büyük inmişti ki zaman yoktu, ama insanlar arabalarını ve başka değerli şeylerini kurtarmaya yeltenmişti.

Avrupa’daki selde en büyük hasarı ve can kaybını Almanya gördü. Metrekareye 150 kg yağmur düşmüştü 24 saatte. Avrupa çapındaki erken uyarı sistemi, ciddi yağış ve sel geleceğini dört gün öncesinden haber vermişti. Bu bilgi her ükenin yetkililerine gitmişti, ama kimi yerde gereği yapıldı, kimi yerdeyse bazı uyumsuzluklar, organizasyon bozuklukları, ihmalkarlıklar nedeniyle ilgili birimlere, selden etkilenecek insanlara ulaşamadı. Veriler gösteriyor ki insanlar uyarıyı duyarsa, ciddiye alırsa, ne yapacaklarını bilirse kendilerini kurtarabilir. Bunun için bir saat yeter.

Bozkurt’ta bir uyarı sistemi yoktu, ama “Biz cahiliz” diyen Hikmet Topçu, kardeşi Bayram Topçu, oğlu Salim Topçu ‘akılalmaz’ bir duyarlıkla uyarı işini yerine getirdi. Bayram Topçu, ‘aklı başına gelince’ kendi çocuklarını aradı. Hikmet Topçu da önce jandarmayı aradı, sonra oğlunu.

Çöken ve içinde 17 kişi ölen apartmanın müteahhiti yargılanırken ifadesi alınan Salim Topçu’nun telefonuna bakıldı ve babası aradıktan 35 dakika sonra selin Bozkurt’a ulaştığı anlaşıldı.

Bayram Topçu’nun evi Ezine çayının dağ tarafına da baktığı için o muhtemelen birkaç dakika önce fark etmişti su kütlesini. Üç dört gün sonra Bozkurt’a inebilen Bayram Topçu’yu belediyenin penceresinden gören Ziraat Odası başkanı koşup zorla ellerine sarıldı öpmek için. Bayram Topçu ellerini çekti, “Öpme” dedi. Başkan “Öpeceğim” dedi, öptü, “45 dakika zaman kazandık. Sen olmasaydın en az 2 bin kişi giderdi burda” dedi.

Not: Bu dosyanın araştırmasında yardımlarını aldığım Mehmet Şenol’a, Akif Burak Uyanık’a, Nazlı Demet Uyanık’a ve adlarını anamadığım biri Bozkurtlu, biri Abanalı iki kişiye teşekkür ederim.

Mustafa Alp Dağıstanlı

Mustafa Alp Dağıstanlı

arete E-Bülten Aboneliği

Haftalık E-Bültenimize abone olun, her pazar günü bir önceki haftanın içeriklerinden derlediğimiz mail e-posta kutunuzda olsun.