Birazdan size anlatacağım konserin tarihi olan 24 Haziran yaklaştıkça İstanbul’un duvarlarında dikkat çekici bir afişle karşılaşmaya başladık. Afişte Inti Illimani Historico, Moğollar, Peyk, Ozan Çoban & Güneş Demir & İlke Kızmaz gibi isimlerin yanı sıra konuk sanatçı olarak onlarca müzisyenin ismi yazılıydı. Belli ki güzel bir akşam olacaktı, oldu da. Tabii bir konserden daha fazlasını bulduğumuz bu akşamda müziğin güzellik anlamında başrol oynadığı ama farklı güzelliklerin de müzikten geri kalmadığı bir ortam vardı.
Yaptığı müziğin türü keskin olan bir grubun ya da keskin bir müzik türünü ifade eden herhangi bir festivalin kitlesi bellidir. Bu da güzel bir şeydir çünkü insanlar hayata karşı duruşlarını müzikle ifade etmek için güzel bir yol bulmuşlarsa bunu yansıtmak için en güzel alan konserlerdir. Giyim kuşamdan verdiğimiz pozlara her tavrımız, o konser özelinde bir tür kimlik ifade etme duygusu ile şekillenir. 24 Haziran akşamı Küçükçiftlik Park’ta, benim Peyk’in sahneye çıktığı an itibariyle yetişebildiğim ve ardından Moğollar ile Inti Illimani Historico’yu dinlediğim konserde ise insanların daha geniş kapsamlı değerlerde buluştuğu bir ortam vardı. Müzik bu ortamın en kıymetli parçası olmakla birlikte pek çok şeye de vesile oldu. Peyk’i dinlerken bizi kızdıran, kandıranlara karşı tepkimizi geri durmadan söylemeyi, Moğollar’ı dinlerken memleketçe yüzleşmek zorunda kaldığımız acıları, sorunları hatırlamayı, Inti Illimani Historico’yu dinlerken ise dünyanın bir ucundan gelmiş dostlarımızla birlikte “El Pueblo Unido, Jamas Sera Vercido” diye coşkulu bir biçimde haykırmayı, değerli anılarımız arasında hatrı sayılır bir konuma taşıdık. Bu sloganı ilk kez Bulutsuzluk Özlemi şarkısında duymuş olanlardanım ve esas anlamını, biraz geç de olsa Murat Beşer’in konserden önce BirGün gazetesinde yazdığı yazıda öğrendim.
Konserin genel atmosferi zaten pozitifti ama sahnedeki insanların birer sanatçı olarak taşıdığı saygın kişilikleri de bunu epey destekliyordu. Örneğin, Moğollar’ın sahneye çıktığı anda ilk olarak çaldıkları parça Iklığ oldu. Bilenler bilir, bu parça, ismini Anadolu müziğinin kendine has enstrümanlarından birinden alır. Bu anlamda, ıklığı ile sahneye çıkan Cahit Berkay’ın bu parçadaki rolü de bir anlamda başroldür. Ufak bir aksaklık oldu ve Cahit Berkay’ın enstrümanı, seyirciler tarafından duyulamadı. Bu problem parçanın neredeyse sonlarına kadar devam ederken bunun o kadar insan tarafından sabırla beklenmesi, hatta bazılarımızın Taner Öngür’ün müthiş bas altyapısına odaklanarak ortadaki sorunu bile unutması dikkat çekiciydi. Memnuniyetsizliğin yoğun olduğu bir toplumsal ruh halinin yaşandığı memleketimizde koskoca alanda bir kişinin bile tepki göstermemesi, Cahit Berkay’ın enstrümanını duymaya başladığımızda ise koca bir alkışın kopması çok etkileyiciydi. Cahit Berkay da bu durumu espriye çevirdi ve parçanın finalinde ıklığını telli bir enstrüman olarak çaldı. Moğollar sahnede kaldığı süre boyunca Pınar Gültekin davasındaki adaletsizliğe, Gezi’de yitirilen çocuklara, Sivas’ta yakılan aydınlara ve Marmaris’te yanan ağaçlara yönelik tepkilerini dile getirerek hem güncel hem de yıllar geçse de hakkıyla yüzleşilmemiş sorunlarımıza, her konserde olduğu gibi dikkat çekti. Hem bugünü konuşmak hem de belleğimizi kullanmak anlamında birçok şeyi ifade eden anlardı.
Gecenin başrolünde Şili’den gelen misafirlerimiz vardı ve kaliteli müziklerinin yanı sıra hepimizin aşina olduğu, savundukları değerler ve renkli kişilikleri ile İstanbullu dostlarına unutulmaz bir gece yaşattılar. Inti Illimani Historico’dan ülkemize gelmiş büyük bir yabancı grup gibi değil; arkadaşımız, misafirimiz gibi bahsedişimin de içi boş değil. Grup, bir gün evvelinden başlayarak İstanbul’daki dostlarıyla keyifli vakit geçirmiş ve Nazım Hikmet Kültür Merkezi’nde eğlenceli bir sofrada şarkılar çalıp söylemişti. Bütün haftayı NHKM’de geçirmiş olan, sadece o günü ıskalamış olan ben ise bu anları Murat Meriç, Erdal Güney ve Deniz Kahya’nın sosyal medya hesaplarından seyrettim. Grup üyeleri İstanbul’a geldikleri andan, muhtemelen ayrıldıkları saate kadar buradaki dostlarıyla özlem gidermiş ve İstanbul’a bir konserden çok daha fazlasını yaşatıp buradan, bir sonraki gelişlerine dek ayrılmış oldular.
Inti Illimani Historico, Victor Hara’nın en sevdiğim şarkısı olan El Aparecido ile başladığı konseri, onlarca misafir sanatçı ve çok sayıda seyirci ile birlikte, coşkuyla söyledikleri “El Pueblo Uindo, Jamas Sera Vercido” ile bitirdi. Kapanışta sahneye çıkan isimler anons edilmişti ama doğru görebildiysem anons edilenden daha fazla misafir sanatçı sahnedeydi. Belli ki bazılarının isimleri afişte yoktu ama daha sonradan doğaçlama bir biçimde bu kolektif ortam genişlemişti. Bu da grubun İstanbul’a gelişini bir konserden daha fazlasıyla açıklıyordu.
Halihazırda en temel haklarımızı ve özgürlüklerimizi savunmanın bile “muhalefet etmek” olarak tanımlandığı konjonktürde, orada olanlar olarak toplumsal muhalefetin önemli bir parçasıydık. Şili’den gelen misafirlerimiz, bizi de bir araya getirmeyi başarmıştı. Her anlamda harika bir akşamı geride bıraktık. 2020 yılında demokratik bir yol ile Pinochet Anayasası’nı tarihe gömen ve yeni bir anayasa için geri sayımda olan Şili’den gelen dostlarımız, bize büyük bir enerji ve dostluk rüzgarı getirdiler. Var olsunlar.