Bir Sandığı Yüklüğe Kaldırmak Ne Kadar Zor?

“Türkiye evlatlarına kendisinden başka bir şeyle meşgul olmak imkânını vermiyor.”

Tanpınar’ın bu sözü ne zaman aklıma düşse ilk anda yaşattığı o burukluğun ötesinde bir öfkeyle dolarım. Birinci dünya ülkelerinin vatandaşı yaşıtlarımda gözlemlediğim hayatı deneyimleme süreciyle bir Orta Doğulununki arasındaki uçurum beni her seferinde -ne kadar sağlıklı olduğuna karar veremediğim- doludizgin, hedefi flu bir kine sürükler. İsviçre’de yüksek lisans yaptığım sırada teknik açıdan benim yaşayışımla hiçbir ilgisi olmaması gereken Türkiye yerel seçimlerini sabaha kadar takip edişimi oralı hiçbir arkadaşıma izah edemeyişim, ekonomi alanına ve politikalarına ufacık ilgim yokken “faiz düşerse döviz yine fırlayacak” içgüdüsüyle Merkez Bankası’nın faiz kararını bekleyişim, atacağım tweetlerde hangi kelimelerin TCK’nın hangi maddelerinden ötürü başıma iç açabileceğini bilişim üst üste eklenince bu duygular sanırım ister istemez kaçınılmaz oluyor.

Bütün bu örnekleri düşünerek, iyi bir giriş için uygun gördüğüm bu Tanpınar alıntısını ben olsam şöyle ifade ederdim: Türkiye evlatlarının nelerle meşgul olabileceğini kendisi belirliyor. Bunu da o devlet yumruğunun olanca acımasızlığıyla yapıyor. Hayatta kalmak, asgari koşullarda dahi olsa gençliğini yaşamaya dair emareler hissetmek istiyorsan birkaç finans terimine, bazı hukuksal süreçlere ve aklının ucundan dahi geçmemesi gereken pek çok şeye aşina olmak zorunda bırakarak.

Bu iç dökümünü şu vakte denk getirmem tesadüf değil elbette. Malum, oldukça travmatik bir seçim sürecini geride bıraktık. Bu sürecin travmatik olma sebebi de yalnız sonucu değil, sürecin ilerleyişiydi. Bu konuda arete’deki pek çok arkadaşım değerli yazılar kaleme aldığı için tekrara düşmemek adına sadede, kendi derdime geleceğim.

İki seçim arasında geçen iki hafta benim için de her birimiz gibi hayal kırıklığından “Bir ihtimal daha var mı?” umuduna sürüklendiğim, kendimi mânen ayağa kaldırmaya çalıştığım bir süreç oldu. Bu satırları okuyanlarınız arasında beni tanıyanlar varsa biliyor ki ben “ara sıra” şiir yazarım ve bu şiirlerin sıklığı kendimi ifade etme güçlüğü çektiğim zamanlarda artar. Edebiyatla uğraşan, bir ucundan tutan pek çok insanda olduğu gibi. İşte bu dönemde de böyle bir taşma hissiyle bir şiir yazdım. Aranızda şiir sevmeyenleri korkutup yazının başından kaldırmadan söyleyelim: Yazının devamı şiire dair olmayacak. Yalnızca iki dize:

Bir sandığı yüklüğe kaldırmak ne kadar zor

Ağırlığından değil bir sandık canlıdır

Bu iki dizeye dikkat çekmemin sebebi de şiiri bitirip Twitter’da “Seçim seçim nereye kadar bu gece bir şiir yazdım” metniyle paylaştığımda arkadaşımdan aldığım “ilk turda bitirip sandığı kolayca kaldırabilirdik” cevabı. Bu tabii ki burada söyleyeceklerim için aslında yalnızca bir imge.

Sosyal medyayı oldukça aktif kullanan, bunun haricinde gündelik seyir esnasında da çevresinde olup biteni incelemeyi oldukça seven biri olarak insanların davranışlarını gözlemleme fırsatım oldu. Fark ettim ki seçimin üzerinden çoktan üç hafta geçmişken hala geleceklerini tehlikeye atan sorumlulardan maç skoru bildiriminin ötesinde açıklama bekleyen gençler, seçimin üzerinden yalnızca üç hafta geçmişken o buhranlı süreçte siyasilerin öne çıkan açıklamalarını, demeçlerini, tepkilerini acı bir alay unsuru haline getirdi bile. Zaman bir yandan hızlı, bir yandan yavaş ilerliyor. Görüyorsunuz Türkiye gençliği zamanın göreliliğini dahi muhalefet kanadının basiretsizce çektiği çizgiler arasında kendi pozisyonunu belirlemeye çalışarak tecrübe ediyor.

Söylediklerimin gidişatının apolitik olma özlemine doğru kayıyor olma riskine karşın belirtmekte fayda görüyorum. Böyle bir talebim yok. Her ne kadar bilhassa şu dönemdeki zihin yorgunluğumu gözettiğimde mümkün olduğunca apolitik (ya da en azından seçim siyasetinden arındırılmış) bir gündemim olmasını arzuluyor olsam da politik olmaktan azade bir uğraş içine girmenin mümkün olmadığının elbette farkındayım. Bu dünyada politik olmanın seçim ve onun etrafında gelişen siyaset takibi ile şekillenmediğini de biliyorum. Yalnızca severek ilgilendiğim, kendime bir oda ayırırcasına uğraş edindiğim envaiçeşit alanı ana muhalefet liderinin sosyal medya sorumlusuna atıfta bulunmadan anlatabilmek, bir masaya arkadaşlarımla oturduğumda konu asla siyasete gelmeden birinin müziğe dair yaptıklarından, benim edebiyat uğraşımdan, gündelik hayatlarımızdan konuşabilmeyi düşlüyorum. Şikayet ettiğimiz bunca şey fire vermeden daha da kötüye giderken maalesef bu pek de mümkün gözükmüyor. Haliyle yaşıtlarım, benden yaşça küçükler ve büyükler gibi benim de korkularım var. Çok yakında hayatımızın tamamını seçimi kazanmayı bizim kadar dert edinmemiş siyasi elitlerin yaptıkları ve daha da ziyade yapmadıklarıyla işgal edecek olmasından ziyadesiyle korkuyorum.

Türkiye, evlatlarının gündemini kendisi belirliyor.

Tayfun Tatar

Tayfun Tatar

arete E-Bülten Aboneliği

Haftalık E-Bültenimize abone olun, her pazar günü bir önceki haftanın içeriklerinden derlediğimiz mail e-posta kutunuzda olsun.