Merhaba şark köşesinin Batı yanlıları,
Bir kez daha beraberiz. Depresyonla mücadele ettiğim dönemlerde her yeni sabaha kendimle buluşmanın şaşkınlığıyla başlardım. Şimdi yarın sabah yeni bir güne uyanmak istediğimi biliyorum fakat gelecek ay için bir yazı yazmaya söz vermek halen çoğumuz için fazla iddialı.
Şu an Beyoğlu’nda bir kafede oturmaktayım. Kafenin adını da yazmak istiyorum ki kağıda geçirilerek tarihe bulaştırılmış yazılar için bilinmezlik yaratmasın. Vacilando. İspanyolca bir kelime. Varılacak yere giderkenki yolun daha kıymetli olduğunu anlatıyor. Bu kafeyle ilgili anlatacak başka şeylerim olsa da isminin de bu yazıyı yazmaya başlangıç olduğunu söylemeliyim çünkü ben oyun oynamak için saatlerce oyunu kuran, kurallarını belirleyen, tasarımını ve dizaynını yapan sonra oyunu oynamadan bozan bir çocuktum. Şimdi aynı şeyi, yetişkin bir kadın olarak hayatıma uyguluyor ve maalesef ki hırpalanıyorum.
Varış noktasını değil de yolu sevmek de coğrafyamızda hükümsüzdür. Yolun bize kattığı şeyleri tanımaz coğrafyamız. Ben hayatımda beş adet müzik aletiyle haşır neşir olmuş fakat hiçbirini ustalığa erdirememişimdir. Bu beni elbette müzik konusunda vasıflı yapmaz fakat her nedense hevesli ya da sevdalı da yapmaz. Bu beni en iyi ihtimalle bir sınıflandırmaya sokacaksa, maymun iştahlı bir kadın yapar.
25 yaşında bir genç kadının yolda kendini bulmasından doğal ne var bakınca. Ben mesleğimi değiştiremem çoktan okudum o kadar yıllarımı verdim, dirsek çürüttüm. Ama yoldaydım?
Evimi değiştiremem düzenimi kurdum, eşyalar aldım, alıştım, sokağı tanıdım. Ama yoldaydım? Zevklerimi değiştiremem herkes beni böyle tanıdı. Ama yoldaydım? İlişkilerimi değiştiremem, bu yaştan sonra yeni birileriyle tanışmak ve samimiyet kurmak neredeyse imkansızdır. Ama yoldaydım?
Hayatını değiştirmek konusunda kabul etmeliyim ki ortalama bir insandan daha hevesliyim. Bunun terapiye gidilecek yanları da olabilir, buna da karşı değilim fakat bunun sebebinin sınırlarının keskin hatlarla çekilmiş bir ülkede, dışarıya çıkmak için büyük fedakarlık yapılması gerektiğinin bilincinde olmamıza bağlıyorum. Biz sınırları zorlamadan değişiklik yapamayacak insanlarız. Anadolu’nun küçücük (gerçekten çok küçük) bir şehrinde doğan Tuğba için Avrupa’yı gezmek bile bir olay yaratacak. İstanbul’a gelip yaşamak bir olay yaratacak. Yılbaşı partisine gitmek Tuğba için bir olay yaratacak ve ailenin küçüklerine yaşamda yol açacak. Yolları bu kadar kapalı insanların yolları açarken çektiği çileler ve yolun açılışını görmekten büyük hazzı verecek ne olabilir hayatta? İşte bu yüzden coğrafyaya uzatıyorum dilimi çünkü yolları açık insanların yolda aldıkları zevkin tırnaklarında bir acı bırakmadığını biliyorum.
Bu kafede, coğrafyamıza “değişik” olan başka şeyler de var. Memeleri olan bardaklarda vegan sıcak çikolata satıyorlar mesela. Memeleri olan bardaklar neden, nasıl üretildi hiç bilmiyorum. Dışarıya çıkmaya çalışan bir seramik ustası mı yaptı yoksa Avrupa’da gördüğünü mü taklit etti biri? Kadın elinden mi çıktı yoksa bir erkek mi şekillendirdi? Kaçımızın anne babası memeleri olan bir bardaktan vegan sıcak çikolata içmiştir? Bardağımın memelerinde ellerimi gezdiriyor ve yolumuzu düşünüyorum. Ne büyük hızla ne sert virajlar döndük çocukluğumuzdan bu yana. Yeni dünyaya ayak uydururken ve bu denli korkutulup bastırılmışken her şeyin normal olduğuna inandırabilmek için kendimizi, ne ufak inançlara tutunduk.
Şimdi birçoğumuz için doğduğumuz topraklardan kopmak içsel bir yolculuktan gerçek bir yolculuğa evriliyor. Gerçekliğini bizim kurduğumuz ve uğruna savaşını verdiğimiz birçok şeyden kopup çoktan kazanılmış haklara ve refaha gidiyoruz.
Bu yıl 7. kez gideceğiniz 8 Mart’ın içinizdeki alevini eşit maaş ve yaşama hakkıyla değiştiriyorsunuz. Mahallede açılan 5. vegan restoran sizler için başarı değil artık yüzlerce vegan opsiyonlu bir mahalleye taşınıyorsunuz.
Başörtünüzü her şeye rağmen takıyor olmanız ya da başörtünüzü her şeye rağmen çıkarabilmiş olmanız kimse için bir anlam ifade etmiyor.
Otoriteyle savaşmaya alışkın insanlar olarak yavaş yavaş her yıl birer ikişer eksilerek kutlamalarda “bu” ülkeden kurtulmaya dilek tutarak gidiyoruz.
Önceleri azılı solcu sonradan hükümet yanlısı olan halam beni çıldırttığı bir gün çıkıp “Ülkemizin başını da baba gibi düşün, babaların kötü yanları olabilir ama babadır değil mi? Ne olursa olsun babadır.” demişti büyük bir özgüvenle.
Merhaba şark köşesinin Batı yanlıları, kim olduğuna karar vermeye çalışanlar, kim olduğunu kabul ettirmeye çalışanlar, burada mutlu olanlar ve gidince mutlu olacaklar,
Biz babasından ayrı yola çıkanlar olacağız. Kalsak da gitsek de farklı bir sabaha uyanacak, kahvemizi başka bir kupadan içecek ve yolumuzu seveceğiz.
Hepimize iyi seneler!