Rüyamda savaş görüyorum. Tuvalette saklanmalar, kıl payı ölümden kurtulmalar. Ulaşamayıp son anda kaybettiğim sevdiklerim. Şu an için “revaçta” bir savaş var ama birçoğumuz eskimiş birçok savaş görüp geçirdi. Bu savaşın da etkisi azalacak. Bu ezber ve tekrarla hayata devam ederek kalkıp işe gidiyorum elbette. Ülkemde beden rahatsızlıkları ve ruh rahatsızlıkları arasında haksız bir rekabet var. Bu sabah mide bulantısı ile uyansam gitmeme hakkı kazanacağım şirketim bu ağır ruh hali için herhangi bir iyi niyet göstermeyecek.
Güne yine de çok büyük bir şansla başlıyorum; metroya yürüyerek varmak. En azından evden çıkıp tıklım tıkış bir minibüse binmiyor, trafiğe girmiyorum. Haliyle yapılması muhtemel birçok kavgadan da sıyrılıyorum. Tabi hayatımda söylemeden geçilemeyecek değerde ve herkesin gözlerini parlatan bir gerçek de var: Tek vesait. Tek vesait dediğimiz ilahi güç, yol masrafının bir kısmını cebime geri koyuyor. Üstelik bir duraktan bir durağa ilerlerken, metronun gelmesini beklerken ya da dolu geldiğinden binemezken yitirdiğim zamanları bahşediyor ve sırtımı ufak ufak sıvazlıyor. Küçücük bir şehirden İstanbul’a ilk taşındığımda bana pek de bir anlam ifade etmeyen tek vesait, şimdilerde insanlara keyifle anlattığım bir avantajım. Evet evim yakın ya çok şükür, tek vesait. Bu avantaj da tabii ki şans eseri uğramadı bana. Göçümü sırtlanıp bu şansı yakalayabileceğim bir eve taşındım. Uzun vadeli kâr planları yapmak, parayı çok idareli kullanmak zaten ülkenin büyük çoğunluğu için olağan akıştı. Kira, fatura, çocuklara kışlık mont. Herkesin aşina olduğu bu hesap zamanında beyaz bir kağıda alt alta sıralanmışken birdenbire telefonun “notlar” bölümüne taşındı. Ben de bu olağan akışın tanıdık bir ferdi olarak işe tek vesait bir eve taşındım.
Bu küçük şanslarım elbette bir noktada azalıyor. Yolculuğun sonunda, Varış noktam, Taksim tünel. Her sabah, sabahın kör vakti hiç tanımadığım insanların evinin ortasından geçiyor gibi hissettiriyor Taksim tünel. Hele ki son dönemde valizler, çamaşır ipleri, portatif koltuklarıyla her köşesi iyiden iyiye eve dönüşmüş. Hatta kendi içinde daha ücra köşeler ve daha tercih edilir meskenler bile üretmiş. Ne kadar bakmak istemesem de izliyorum hepsini. Kimsenin evine girip birini uyurken izleyemem normal koşullarda. Evsizlik, insanlığın doğuştan yüklediği hakları da almış götürmüş demek ki. İnsan hakları da belli bir düzeye ulaşabilen insanlar için. Bu, azıcık paçasını kurtaranın aleni desteklediği bir gerçek üstelik. Nihayetinde rüyamda gördüğüm bombalardan kaçma hikayeleri o metroda, mesaiye beş dakika kalmış beş dakikada yetişirim umarım, çıkışta arkadaşıma uğrasam, öğle arası söyleyeyim de bir tatlı yemeye çıkalım, elektrik faturasını ödemiş miydim, yine çok eksideyim, ya bir gün metroda yaşamak zorunda kalırsam fikirleri arasında eriyip yok oluyor. Yirmi beş yaşında genç bir kadın, benim ülkemde, yepyeni güzel bir güne işte böyle başlıyor.