Grafiti ve Sokak Sanatının İşgali Üzerine

Grafiti ve sokak sanatı(street art) son yüzyılda şehir yaşamında sanatla karşılaşmanın ve yaymanın en hızlı, erişilebilir kamusal yöntemlerinden biri haline geldi. Kavram karışıklığı yaratmaması açısından bu iki ifadeyi belirli açılardan ayırabiliriz. Grafitti genellikle vandalizmle birlikte anılan, edimi yasadışı olan ve diğerine nazaran toplumsal bir eleştiri barındırmayı öngören bir pratik. Sokak sanatı ise grafitinin saydığım özelliklerini zaman zaman barındıran, diğerine nazaran daha ‘yasal’ bir pratik denilebilir. Tabii buradaki sokak sanatından kasıt bir sokak dansı ya da müzik performansından ziyade genelde şehrin kullanılmayan kamusal yüzeylerine genellikle sanatçılar tarafından boyanan ‘resimler’.

Yakın geçmişe ve günümüze baktığımızda, İstanbul gibi metropollerde sokak sanatında büyük bir artış yaşandığını görüyoruz. Aynı esnada, ‘mural’ kavramından da bahsetmek gerekli. Duvar resmi olarak tanımlayabileceğimiz ‘mural’, sokak sanatının pratiğinin neticesidir aynı zamanda. Dilbilimsel bir açıdan bakacak olursak, sokak sanatının sonuç ürününün ayrık bir isme sahip olması grafitiden ayrı biçimde sokak sanatının konvansiyonel sanat camiasında yer bulmasına olanak tanıyor. 2018’de Banksy’nin açık artırmayla 1.4 milyon dolara satılan, popüler bir muralın kanvas baskısı “Girl With Balloon” eserinin satış anında kısmen kendini parçalaması bunu eleştiriyor gibi görünmekte. Müşterek bir sanat nesnesini özelleştirmenin karşısında durduğunu düşünebiliriz belki Banksy’nin. Fakat üç yıl sonra, parçalanmış hali ve yeni ismiyle “Love Is In The Bin” 25.4 milyon dolara satıldı. Yıkmaya çalıştığı otoriter sistemin bir tekrarı, belki de yüz karası haline geldi.

Sanat camiasının otoriter pratiklerinin bir aygıtı haline gelmeye hazır olan sokak sanatı, şehircilik pratiklerinden de payını alıyor. İstanbul’un Kadıköy ve Karaköy gibi semtlerinde bu duvar resimlerini görmek artık yaşayan halk için normal bir durum. Şehrin bu noktalarının bu sebeple turist çektiğini de kabul etmeliyiz. Peki kente yeni öğretiler katan bu sanat pratiği nasıl yerel politikaların da aygıtı haline geldi?

İstanbul başta olmak üzere, Türkiye’de nazarımca sokak sanatı ve grafiti işgal altında. Belediyeler ve diğer yerel güç unsurları, ‘temizleme’ ve ‘güzelleştirme’ adı altında sokak sanatını araçsallaştırmakta. Kentin müşterek unsurları ve yüzeylerinin ‘çirkin’ olması sebebiyle envai çeşit renk ve desenle boyandığı bir dönemde yaşıyoruz. Elektrik trafolarının boyanması bunun en belirgin örneklerinden biri. Kimi zaman kentin ‘solgun ve heyecansız’ halini değiştirmek, kimi zamansa bu yapılara insanlar tarafından yapılan müdahaleleri(grafitileri) ‘temizlemek’ savunmasıyla yola çıkan yönetimler, ortaya pek de iyi bir sonuç çıkaramıyor doğrusu. Çoğu zaman pastoral imajlarla, ya da bulunduğu semtin ikonik unsurlarını içeren bu resimler, sokak sanatının ortaya koyduğu bütün gelişimi hükümsüz kılıyor. Mavilerin en mavisiyle boyanmış bir gökyüzü, yeşillerinse en yeşiliyle bezenmiş ağaçlar. En ortada ise belki bir Galata Kulesi, belki bir camii. Kentin hali hazırda mevcut güzide nesnelerinin abartılmış replikaları. ‘Güzel’ olmaktan öte hiçbir vaat barındırmayan, buna da uğraşmayan bu resimler kentin depolitize edilmiş panoramasını gün yüzüne çıkarıyor. Yönetim unsurlarının, toplumun bireylerinin düşüncelerini paylaştığı bir mecra olarak kullandığı yüzeylerin üzerine bir kat boya çekip, reklamını yapıyor olmaları ise oldukça ironik.

Toplumsal, sosyal ve kültürel eleştiri barındıran sokak sanatı yapılmıyor mu peki hala? Elbette ki yapılıyor. Bunun ötesinde, bazı belediyeler gerçekten sokak sanatçısı olan kişilerle birlikte çalıştığı da oluyor. Ama bu pratiğin sokak sanatçılarına ekonomik istihdam sağlaması ve belediyecilik anlayışının bir aygıtı olması arasında ince bir çizgi var. Ve o çizgi çekilmeli.

Herkesin bir fikri vardır eminim, benimki bireylerin kentin müştereklerini kendi istekleri doğrultusunda değiştirebilecekleri doğrultusunda. Gelgelelim, kimin ne düşündüğü önemsiz. Her gün geçtiğiniz sokaktaki elektrik trafosuna sonraki geçişinizde dikkatli bakın. Büyük ihtimalle belediyenin tahsis ettiği çalışanlar tarafından boyanmış bir doğa betimlemesi göreceksiniz. Şimdi durun ve inceleyin, başka bir şey görüyor musunuz? Muhtemelen birileri o güzel resmin üzerine aptalca bir şeyler karalamıştır. Belki bir küfür, belki de sevdiğinin ismi. Sokaktan geçen diğer insanlara söylemek istediği herhangi bir şey. Birkaç ay sonra doğa betimlemesi geleneksel bir motife dönüşecektir. Birkaç gün sonra da, tenha bir gecede, grafiti kanvasına. Temizlenen şey kirlenir. Kirlenmek kaçınılmaz olduğu gibi kirletmek de öyledir. Ve toplum, ne olursa olsun, doğaları gereği izini bırakmayı seçecektir.

Yiğit Yolcu

Yiğit Yolcu

arete E-Bülten Aboneliği

Haftalık E-Bültenimize abone olun, her pazar günü bir önceki haftanın içeriklerinden derlediğimiz mail e-posta kutunuzda olsun.