Kendini gerçekleştirmek adı altında kaybolan kadınlar,
Yol boyunca işçi direnişleri afişlerini yırtıp çuvalına dolduran 10 yaşında bir kağıt toplayıcı,
Kendine hayat kurması gerekirken ülkeyi baştan kurması gereken gençler. İki eli kanda da olsa oy vermeye gidecek insanlar. Hayatta hiçbir şeyi umursamazken bile bizi diri tutan, bir şeyleri düzeltme umudu. Bireysel dertlerin neredeyse tamamen ortadan kalktığı, sohbetlerin aynılaştığı küçük bir dünya yarattık ve orda yaşıyoruz gibi hissediyorum bazen kendimi. Bu kolektif yaşam her ne kadar her birimizin sırtını sıvazlıyor önümüze sıcak bir çorba koyuyor gibi hissetsek de belirsizlik bir hayalet gibi dolanıyor gündelik hayatımızın içerisinde. Ya iç savaş çıkarsa? Yok canım daha neler, valla ben güvenemiyorum, karışıklık kesin olacak da hangi düzeye varır bilemiyorum lafları arasında rutinlerimize devam ediyoruz. Ne gerçek bir bilince ulaşmış ne de tamamen kopmuşuz.
Nefes alıyoruz bir soru, nefes veriyoruz biz soru. Ekmekle belirsizliğin dibini sıyırıyoruz. Kaybedersek kadınlar meclisten atılacak mı? Kaybedersek derken, biz kimiz? Meclisten atılıyorsa işten de mi çıkarılacak? Kolay mı ya o işler? Kolay. Hakikaten kimiz biz bu arada?
İran da düne kadar nasıldı şimdi halini görüyoruz, yapsalar yaparlar. Biz oradan farklı değil miyiz? Neyimiz farklı? Karşı çıkanımız daha fazla? TİP’e üye oldun mu bu arada? Olmadım. Ben de olmadım.
Merak ediyorum, şimdi yıkılmayayım daha uygun bir vakitte mutsuz olurum diye düşünüyor musunuz siz de?
Yasımız vardı, siyah giydik. 40 gün televizyon açmadık, müzik dinlemedik. Instagram reelslerini izlemeyi bırakamadık ama olsun, yas tutmak da biraz çağa ayak uydursun. Hiçbir şey düzelmedi, iyileşmedi, ölen herkes hala ölü kimsenin içimize su serptiği de yok ama neden bilmiyorum gözlerimiz uzaklara dalınca, iş arkadaşlarımız neyin var demeye başladılar. Bu yas sürecimizin bitmek zorunda olduğunun göstergesi. Hakkımız tamamlanmış. Fakat ben seçimleri bekliyordum. Şu işler bir bitsin diyordum. Ev sahibim işine gelmezse çıkarsın evden demişti, ben, ayağımı denk alıyordum. Yasın zamanını kaçırdığımdan bir sonraki yasa kadar ayakta durmak zorunda kaldım.
Halbuki şöyle bir güzel ağladığımın, güldüğümün, yorulduğumun, sayıkladığımın hesabını vermeden mutsuz olsam. Çocukken babaannemin ağıt okurken neden dizlerini ve kalbini yumrukladığını anlamaz, açıkçası ruhsuzluğuma verin biraz şov olarak nitelerdim. Doktor arkadaşlar vardır aramızda, kesin bedeni rahatlatan bir açıklaması vardır. Bu insanın rızası dahilinde yaptığı bir şey değilmiş. Boğazında kalan lokmayı çıkarmak için çırpındığı gibi içindeki hazmedemeyeceği büyüklükte acılar için de beden benzer reaksiyonları gösterirmiş.
Babaanne, bu yazıyı hiçbir zaman okumayacaksın. Okuyabilsen de Türkçe bilgin anlamaya yetmeyecektir ama özür dilerim. Hiç işin şovunda değilmişsin ve benim sesim ağıt yakarken seninkinden daha yanıkmış.
Velhasıl kelam dostlarım, ben bu seçimde sandıkların başında duracağım. Gençliğimden güneşli bir hafta sonu daha vereceğim sana TC. Sen bir düze çık ben sonrasında doya doya mutsuz olacağım.
Görsel: Şule Tezgel