Çocuklar Siyaseten Direnebilir Mi?

Önceki yazımda Türkiye’de resmi söylemin denizi ve deniz kirliliğini nasıl anlamlandırdığını sormuş ve bunu bir örnek üzerinden tartışmıştım. Bu yazı için de bir sorum var, fakat bu kez bir cevabım yok. Sorum basitçe başlıkta ne yazdıysam o: Çocuklar siyaseten direnebilir mi? Direnişin (resistance) ne olduğu akademik yazında çok tartışıldı. Foucault’ya kadar, kurumsal iktidara karşı örgütlenen her türlü muhalefet direniş olarak adlandırılıyordu. Sonrasında ise güç ilişkilerinin gündelik hayattaki biçimlerine karşı hayatın monotonluğunda yeşeren karşı duruşlar da direniş sayılmaya başlandı. Direniş gösteren aktörler de olaydan olaya değişiyor elbette. Dünyanın çeşitli yerlerinde çocuklar da toplumsal hareketlerin bir parçası olabiliyorlar. Özellikle de savaş bölgelerinde çekilen taş atan çocuk resimlerinin politik değeri tartışılmazdır. Fakat, beni düşündüren şey, direnişi tartışırken bilinci veya direnişin sonucunda ne olduğunu nereye koyacağımız ve de çocukların hakikaten de direnip direnemeyeceği. Cevaplar üretmekten ziyade, kendi tecrübelerim ve başka bazı örnekler üzerinden bu konuyu tartışmaya açma amacı taşıyor bu yazı.

Kendi tecrübelerimle başlayayım: Hayatımda, çoğu İsrail faşizmine karşı olmakla birlikte, protestolara ve yürüyüşlere en fazla katıldığım dönem ilginç bir şekilde henüz ilkokulda olduğum zamandı. Benim haricimde başka bir sürü çocuk da oluyordu bu gösterilerde. Büyükler bize slogan atmayı öğretiyorlardı, biz de ‘taleplerimizi’ haykırıyorduk. Günün sonunda kendimi çok iyi hissediyordum. Hatta birini hiç unutamıyorum: ABD askerlerinin İstanbul üzerinden Irak’a geçiş yapacağının söylenmesi üzerine büyük bir kalabalık olarak işgali protesto etmeye gitmiştik. Ya sekiz ya da dokuz yaşındaydım. Askerlerin yüzüne karşı haykırabileceğimizi sanıyordum, çok heyecanlıydım. Tabii ki yürüyüşümüz durdurulmuştu, ama yine de unutamadığım bir gün oldu. Çünkü inanılmaz önemli bir iş yaptığımı düşünüyordum. Her şeyden önce, yapmam gerekeni yapmıştım. Dünyanın bir başka yerindeki hiç tanımadığım insanların yaşam hakkını savunmuştum bir kere!

Ne diyeceğinizi biliyorum: “Bütün bunlar size öğretildi”, “yetişkinler sizi kullandı” veya “yaşadığınız tatmin, onayını beklediğiniz yetişkinin size söylediğini yapmış olmanızın verdiği memnuniyettendi” diyeceksiniz, belki de doğru. “Yapmam gerekeni yapmak” diye tanımladığım şey, elbette bana öğretilen değerleri politik bir düzlemde bana öğretildiği şekilde savunmaktı. Fakat ben, o tecrübelerimin bugünkü beni ben yapması bir yana, bugün bir yetişkin olarak inandığım değerler için politik bir mücadele verdiğim zaman hissettiğim tatmin duygusuyla çocukken hissettiğim duygunun aynı türden olduğunu düşünüyorum. Öte yandan, İstanbul’da barış ortamında büyümüş bir çocuk olarak ben, çok önemsiz bir örneğim. Daha büyük örneklere geçelim.

Eşitsizliğe ve zulme doğrudan maruz kalan milyonlarca çocuk var. Askerlere taş atan Filistinli çocuklardan tutun, taş atan Kürt çocuklara kadar. Haydar Darıcı ikincisini tartıştığı bir makale yazmıştı.[1] Bu makalede Darıcı, çocuk bedeninin iletişimsel bir değeri olduğunu, çünkü çocuğun da politik bir eylemlilik halini bünyesinde nesneleştirebildiğini ve de bu yolla toplumun ayrıcalıklı kesimine korku salabildiğini tartışmıştı (Türklerin “durmaksızın çoğalan” Kürt çocukları korkusu örneği üzerinden). Her ne kadar yetişkinler tarafından yönlendirilseler de bu çocukların politik eylemliliğinin, hayatlarını derinden etkileyen toplumsal kökleri var. Dolayısıyla bu örneğe bakarak çocuklar da sadece araç olmaktan öte, politik direnişlerin bilinçli bir parçası olabilirler diyebiliriz belki.

Belki de Foucault sonrası direniş tanımına daha çok uyacak olan bir örnek ise I Like Life A Lot (1977) isimli kısa film olabilir. Film, Macaristan’da yaşayan yoksul Roman çocuklar tarafından yapılmış; hayallerini, anılarını, korkularını vs. anlattıkları ses kayıtlarından ve çizimlerinden oluşuyor. Çocuklar, gece sarhoş adamlar tarafından kovalandıkları için dışarı çıkmaya çok korktuklarını, mahallede kanla biten kavgalara sık sık şahit olduklarını, 14 yaşında evlendirilip okuldan alınan kız çocuklarını ve “hiçbir çocuk bunlar için endişelenmek durumunda kalmamalıydı” diyeceğiniz daha bir sürü şey anlatıyorlar. Filmin Macaristan’da ne kadar ses getirdiğini veya iktidar tarafında politik bir aksiyona sebep olup olmadığını bilmiyorum. Eğer olduysa bu anlamda bir direniş oluşturduğu söylenebilir. Öte yandan, filmin çıkış tarihi dünyada yoksulluk kültürü tartışmalarının çokça yapıldığı dönemle aynı zamana denk geliyor. Yoksulluk kültürü söylemi, yoksulluğun sebebini yoksul bireyin içinde yaşadığı mahalleye ve mahallede oluşan kültüre indirgeyen; sonuç olarak da yaşadığı sıkıntılar için sistemden ziyade yoksulun kendisini suçlayan, damgalayan bir argüman (bunun daha sistemik eleştiri odaklı olanları da var elbette, fakat 70’lerde bireyci olanları daha popülerdi). Dolayısıyla, ister istemez aklıma şu soru geliyor: Eğer bu filmi izleyenlerde umulanın aksine yoksul Romanlara karşı bir önyargı oluştuysa bu filme hala direniş diyebilir miyiz?

Çocuk dediğimizin tekil bir şey olmadığının farkındayım. Her birinin yaşı, cinsiyeti, tecrübeleri, sınıfsal durumu farklı ve farklı biçimlerde de kesişiyor. Fakat, sonuç olarak sorular hala bizimle: Direniş nedir? Çocuklar direnebilir mi? Hangi çocuklar direnebilir, hangileri direnemez? Çocuklar direnebilir dersek bilinci nereye koyacağız? İlkokulda gösterilere katıldığımda ben direniyor muydum? Ne yaptığımı, neden orada olduğumu ve orada olmanın bana ne hissettirdiğini biliyordum. Etrafımdaki yetişkinler için kendi ideolojilerini öğretip yayabilecekleri bir şeydim belki sadece; ama benim oradaki varlığımın, karşısında durduğumuz güç ağı için bir yetişkinin varlığının verdiğinden farklı bir mesajı vardı. Ancak, ne değişti, direnebildim mi?


  1. Darıcı, H. (2013). “Adults see politics as a game”: Politics of Kurdish children in urban Turkey. International Journal of Middle East Studies45(4), 775-790.
Şeyma Dursunoğlu

Şeyma Dursunoğlu

arete E-Bülten Aboneliği

Haftalık E-Bültenimize abone olun, her pazar günü bir önceki haftanın içeriklerinden derlediğimiz mail e-posta kutunuzda olsun.