21. yüzyıl Türkiye’sinde lüks turizm kavramı turizm ekonomisinin gittikçe daha büyük bir payını doldurmaya başladı. Bunu kruzaviyer turizmin İstanbul’da canlandırılması adına hükümet tarafından büyük teşviklerle yapılan Galataport projesinden ve Muğla İzmir ve Antalya gibi şehirlerde son 20 yılda gerçekleştirilen büyük ölçekli projelerden okuyabiliriz. Yurtdışından gelen turist nüfusunu ihtiva etmek ve Türkiye’deki orta ve üst sınıf turist nüfusunu da artırmak amacıyla yapılan bu projeler gün geçtikçe yapıldıkları bölgelerdeki çevresel dokuya ve sosyoekonomik örgütlenmeye yabancı olmaları sebebiyle önce yerel halktan, sonra da aktivist kesimden büyük tepki topluyor. Bodrum’daki Cennet Koyu da bunun en güncel yansıması.
Modern Türkiye’nin lüks turizm başkenti olma ünvanını gizlice taşıyan Bodrum, yakın geçmişte yapılan büyük ölçekli rezidans konut ve otel projeleriyle defalarca gündeme geldi. Hali hazırda ülkenin birçok farklı yerinde büyük projeler gerçekleştirmiş Cengiz Holding, Cennet Koyu’nda ihaleyle 678 bin metrekarelik bir araziyi Özelleştirme İdaresi’nden 2012 yılında satın aldı. Aktarılan bilgiye göre, arazide lüks konutlar ve bir otel inşa edilecek.
Cennet Koyu üçüncü derece arkeolojik sit alanı ve doğal yaşam koruma alanı olmakla birlikte, Bodrum’un neredeyse tamamen özelleşmiş kıyı şeridinde halkın kullanabildiği son bakir koylardan. Son yıllarda Muğla ve çevresinde yaşanan orman yangınlarının doğaya ve yerel komüniteye verdiği tahribata hepimiz tanık olduk. Bodrum, bu doğal felaketlerin yanında, inşaat şirketlerinin özelleştirme adı altında normalize ettiği yapısal girişimlerle hiç olmadığı kadar tehlike altında. Cengiz İnşaat’ın gerçekleştireceği proje, Cennet Koyu’nu Bodrum’un kalanında olduğu gibi önlenemez bir yapılaşma zincirine sürükleyecek.
Bölgede projeye cevaben, yaklaşık 100 kişinin katıldığı bir eylem yapıldı. Eylemde yapılan açıklamada projenin yaratacağı ekolojik tahribat ve arkeolojik sit alanının ihtiva ettiği kültürel miras üzerinde duruldu. Change.org üzerinden oluşturulan imza kampanyasında ise 63 bin küsür imza toplandı. Eyleme katılım ve toplanan imza sayısı arasındaki büyük fark, toplumsal olarak davranış biçimlerimiz hakkında çok şey söylüyor. Modern Türkiye’de pasif direniş hüküm sürüyor. 2021 yazında yaşanan orman yangınlarında evlerimizden yayınladığımız Instagram hikayelerinde olduğu gibi, sirküle ettiğimiz bir link üzerinden dayanışma kurmaya çalışıyoruz. Sosyal medyanın toplumsal bilinçte hiç olmadığı kadar hızlı bir biçimde duyarlılık oluşturduğu kaçınılmaz bir gerçek. Fakat bu erişilebilirlik Türkiye’de gerçekten dayanışmayı güçlendirdi mi? Eğer böyle olsaydı, Cennet Koyu’nda 100 kişiden çok daha büyük bir topluluk görüyor olurduk. Bir tık uzakta olmak, kilometrelerce uzak olmanın bir normalizasyonu değil, olmamalı.
Cengiz İnşaat Cennet Koyu’ndaki proje hakkında basın açıklamaları yaptı. Verilen tepkiye cevaben Cengiz İnşaat öncelikle arazide ağaç kesmeyeceklerini, hatta projenin gerçekleşmesiyle arazide 50 bin ağaç dikileceğini açıkladı. Ağacın para gibi bir meta olarak öne sürülüp toplumla uzlaşı aygıtına getirildiği bu açıklamadan sonra Cengiz İnşaat arazinin taşlık bir arazi olduğunu ileri sürerek ağaçlara zarar vermeyeceklerini tekrar belirtti. Ayrıca basın açıklamasında arazide 2013 yılında 157 farklı noktada ‘sondaj’ yapıldığını ve bu yapılan ‘sondajlar’ sonucu herhangi bir arkeolojik buluntuya rastlanılmadığını belirtti.
Bu söylemlerin toplumdaki pasif direniş ile yakın bir bağlantısı var. Cennet Koyu’ndaki doğa işgalinin ağaç gibi bir doğal varlığı kullanarak tam anlamıyla bir yeşil aklama(green washing) stratejisiyle normalleştirilmesinin yanında arkeolojik buluntuların sadece yapılaştırılan yerin ‘altında’ olmasının bir sorun yarattığını iddia eden bir durum bu. Projenin yarattığı zayıf tepkinin bu açıklamalarla “Tamam öyleyse, yapın gitsin” gibi bir cevapla sindirilmesi amaçlanıyor belli ki.
Cennet Koyu 2000’lerinden başından beri hızla özelleşen, özelleştikçe yapılaşan Batı ve Güney Türkiye’nin kıyılarının son kurbanı. İmar planlarında Bodrum’un kıyılarına çekilen umarsız ve keskin çizgiler, Türkiye’de insan ve doğa arasında da keskin bir çizgi çekiyor. Orta ve üst sınıfın kendi sınırlarını belirleyip bir köşeye çekildiği bu ‘neoliberal kaleler’, kırsaldan ve artık Bodrum bir şehir sayılacaksa şehirden anladığımız her şeyi söküp atıyor. Cennet Koyu ismini yaşatmalı, eylemde açılan pankartta da dediği gibi, “Muğla cennet kalsın”.