Bir önceki yazımda söz verdiğim gibi aslında burada “milliyetçilik çağının” yaratmış olduğu “Balkanlaşma (Balkanization)”[1] sonucunda Balkanların muhtelif şehirlerine ve en sonunda da İstanbul’dan Amerika’ya göç etmek zorunda kalan Osmanlı Bulgarlarından Hristoff ailesinin öyküsüne yer verecektim. Bugünümüzü belirleyen tarihsel travmalarımızın geleceğimizi de şekillendirmemesi için bu sayfaya çağırdığım geçmişin hayaletleri yerine bu kez çok güncel ve somut farklı bir Balkanlaşma girişiminden bahsetmeyi tercih ediyorum. İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun Balkanlaşmaya pozitif[2] bir anlam katmak için yola çıktıklarını belirttiği B-40 Balkan Şehirleri Ağı’nın, 23-27 Ağustos tarihleri arasında gerçekleşen Genç Temsilciler Zirvesi[3], insanlığın evrensel sorunlarına bölgesel çözüm bulmak adına 42 farklı Balkan şehrinden 18-24 yaş aralığındaki gençleri bir araya getirdi.
Ana akım medyada ve sosyal medya platformlarında hak ettiği karşılığı bulamamış bu oluşumun 24 Ağustos Çarşamba günü İstanbul Planlama Ajansı’nın Florya Kampüsü’nde gerçekleşen etkinliklerinden çeşitli kareleri sosyal medya hesaplarımda paylaştığımda birçok insandan şaşkınlık dolu mesajlar aldım. Balkanlar üzerine gerek siyasi ve akademik mesai harcayanlar olsun gerekse de gönül bağı sebebiyle Balkanlar’a dair her gelişmeyi dört gözle takip edenler olsun bu zirveden oldukça bihaber olduklarından dem vuruyorlardı. Sözlerime devam etmeden önce dürüstçe söylemem gerekir ki yüzyıllardır etnik, dini, politik, ekonomik, sosyolojik birçok sebeple birbirine hasım olmuş bu bölgenin halklarının gençlerini bir araya getirip diyalog kurmalarını sağlamayı amaçlayan bu zirvenin yapılacağından son dakika haberim olmuştu. Bu yüzden yerel idareler arasında iş birliği ve güncel sorunlara dair ortak aklı geliştirmeyi hedefleyen; sivil toplum kuruluşları arasında uluslararası diyaloğun gelişmesini teşvik etmeyi planlayan son derece önemli bir girişim olduğunu düşündüğüm B-40 Balkan Şehirleri Ağı’nın gençlik zirvesi üzerine bir şeyler yazmayı çalışma alanım olan Balkan halklarına borç bildim.
Etkinlik programını incelediğimde çevre ve iklim, kültür ve sanat, bilim ve teknoloji, insan hakları ve yerel eşitlik, şehir ve spor, şehir ve mimari, kariyer planlama temaları etrafında birçok akademisyen ve uzmanın mentorluğunda gerçekleşecek atölyeler beni oldukça heyecanlandırmıştı. İnternet sitesinde yer alan programa göz attığınızda oldukça profesyonel ve ufuk açıcı bir şekilde tasarlanmış akış, hazırlayanlar kadar katılımcılar tarafından heyecanla karşılanmamış gibi gözükmekteydi. Ayrıca şehir turu, boğaz turu ve her akşam kampüste gerçekleşecek çeşitli eğlence programları ile gençlerin birbirleriyle kaynaşması ve günümüzün moda terimi olan “networklerini” kurmaları hedeflenmişti.
Programın ilk günü beşer dakikalık sunumlarla her şehrin temsilcilerinin geldikleri şehri tanıtmaları planlanmıştı. Yarım saat içerisinde salonun yarısının boşalmış ve katılımcı gençlerin diğer şehirlere dair sunumları çok da umursamadığı ortadaydı. Örneğin yan tarafımda oturan gençlerin ilgisini kürsüde şehrini tanıtan temsilcilerden daha çok Florya’ya yakın nargile kafelerin varlığı çekmişti. Bir diğer yandan diğer şehirlerden gelenlerle kaynaşmak yerine küçük grupları ile dışarıda sohbet etmek birçokları için çok daha keyifli görünüyordu. Birkaç saat süren şehir tanıtımları ardından öğle yemeği yenmiş ve İBB başkanı İmamoğlu konuşmasını yapmak üzere kürsüye çıkmıştı.
Konuşmasında Balkan halklarının yüzyıllardır süregelen bir aradalık deneyimleriyle şekillenen kültürel ortaklıklarına atıfta bulunarak gençlerin geleceği tasarlayacakları gücü bu ortaklık ve benzerliklerden bulmaları gerektiğini vurgulaması beni tersine bir Balkanlaşmanın fitili bu zirvede ateşlenir mi diye düşünmeye itti. Bu yüzden programın en çok hoşuma giden kısmı hepimizin duymaktan bunaldığı ama hiç de kulak asmadığı kıtlık, göç ve iklim krizi gibi Balkan halklarını kolektif eylemde bulunmaya itmesi gereken ulusal sınırları aşan temaların merkezde olmasıydı.
Genç Temsilciler Zirvesi’nin tahayyül edildiğinde oldukça verimli olması gereken bu programıyla ileti metni alıcılarımıza yeterince ulaşabildi mi sorusuna bir anekdot ile cevap vermek isterim. Cuma sabahı katıldığım “İnsan Hakları ve Yerel Eşitlik Atölyesi”nde yerel yönetimlere eşit katılım üzerine bir tartışmanın döndüğü sırada İstanbul’dan bir katılımcının programın oluşturulması esnasında hedef kitlesi olan gençlere danışılıp danışılmadığı, bu süreçte onlara ne kadar “eşit katılım” hakkı verildiği konusundaki sorusu benim için programa dair tüm sorularımın cevabını bulmamı sağlamıştı. Genç temsilcilerin etkinliklere günden güne azalan katılımı, gençler arasında hedeflenen diyaloğun yeterli düzeyde oluşamaması sonraki oturumlar için B-40 üyesi şehirlerin ders alması gereken konulardır. Tüm eksikliklere rağmen “ilk elin günahı olmaz” diyerek yiğidi öldürüp hakkını yemeden İBB önderliğinde 42 şehrin inisiyatifi ile devam eden B-40 Balkan Şehirleri Ağı’nın kıymetli bir girişim olduğunu ve uzun vadede tersine bir Balkanlaşmayı gerçekleştireceğini umut ettiğimi dile getirerek yazımı burada sonlandırıyorum.
[1]Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Habsburg İmparatorluğu’nun birbirine düşman olan küçük devletlere dağılmasını belirtmek için ilk kez New York Times tarafından kullanılan Balkanlaşma terimi bugün sosyal bilimlerde bir bölgeyi veya bir bölgeyi birkaç küçük düşman birime bölme sürecini ifade etmektedir. Balkanlaşma terimi üzerine detaylı bilgi için: Rizova, P. S. (n.d.). Balkanization. Ağustos 28, 2022, https://onlinelibrary.wiley.com/doi/pdf/10.1002/9781405165518.wbeosb002
[2] https://medyascope.tv/2021/12/03/b40-balkan-sehirleri-zirvesine-katilan-saraybosna-belediye-baskani-karic-medyascopea-konustu-istanbula-guvenebilecegimizi-biliyoruz/
[3] Zirve hakkında daha detaylı bilgi almak ve gerçekleşmiş etkinlikleri incelemek için bkz: https://youngsummit.b40network.org