Köşemin sevgili okurları,
Bu başlığı görünce aklınıza Füruzan’ın “Balkan Yolcusu” tadında bir yazı ile karşı karşıya olduğunuz fikri düşmesin. Kalemim ne onun kadar şiirsel ne de anlatacaklarım onun kadar büyüleyici. Fakat yine de bol bol Balkan esintisiyle geldim. Geçtiğimiz iki ay boyunca Balkan ülkelerini gezip, üstüne Venedik’te Consortium for European Symposia on Turkey (CEST) öncülüğünde düzenlenen “Turkey and/in the Balkans Power Projections, Transnational Islam, and Social Linkages” adlı yaz okuluna katıldım. Balkan severlere ve Türkiye üzerine çalışan akademisyen adaylarına bu iki aylık deneyimimi anlatmak (bolca iç dökmek) ve CEST hakkında bilgi vermek istiyorum. Sözü fazla uzatmadan başlayalım.
Balkanlar…
Üsküplü şair Yahya Kemal Beyatlı’nın o meşhur dizelerinde söylediği gibi:
“Bir Türkün gönlünde nehir varsa Tuna’dır, dağ varsa Balkan’dır.”
Türkiye’de doğmuş birçok insan için hiç görmediği ve herhangi bir kökensel bağının olmadığı Balkanlar, aynı Yahya Kemal’in dizelerindeki güçlü hisle gönül coğrafyalarının en nadide parçası olarak yer almaktadır. Şüphesiz bunun ardında yatan büyük bir tarihsel travma mevcuttur. 1877-1878 Osmanlı Rus Harbi ile ayyuka çıkıp Balkan Savaşları ile nihayete eren Balkan coğrafyasının kaybı Osmanlılar için yıkıcıydı. Bu kaybın yaşatmış olduğu travma bu yıl yüzüncü senesini kutlayacağımız Cumhuriyet tarihimiz boyunca dönemin değişen sosyo-politik ve ekonomi-politik iklimine göre farklı söylem ve pratiklerle karşımıza çıkmış ve çıkmaya da devam etmektedir.
Balkan coğrafyasındaki erk olma durumunun kaybını ve evi terk edip göç etmenin travmasını aile tarihinin oldukça yüzeyinde yaşayan ve bu meseleler üzerine zihinsel mesai harcayan biri olarak çıktığım bu yolcuğun sonucu benim için şaşırtıcıydı. Balkanlar üzerine okuduğum kitaplar, makaleler ve teorik metinlere rağmen zihnimde kendime has bir Balkanlar tahayyülü yaratmış olduğuma bu imgenin yıkılışı ve yeni bir gerçekliğin inşa sürecinin başlaması ile farkına vardım. Benim zihnimde yaratığım “Balkanların” tüm bakirliği o topraklara ayak basmamla artık yok olmuştu. Fakat bu durum aynı zamanda bu coğrafyaya dair her şeye farklı bir göz ile bakıp ele alma imkanına kavuşmama da yol açtı. Bu sözlerimden Balkanlara dair tüm söylenenlerin abartıldığı anlamı çıkmasın. Gerçekten gezilip görülesi coğrafi güzellikler ve zengin tarihsel mirasa sahip, insanlık tarihinin en büyük savaşlarının çıkmasına sebep olacak kadar politik bir bölge… Her köşesinde tarihin hızla değişen farklı katmanlarıyla karşı karşıya kaldığınız canlı bir müze adeta…İmkânı olan herkesin uzun uzun bu ülkeleri gezip yerel lezzetleri tadıp halklarıyla tanışmasını tavsiye etmekten asla geri duramam.
Benim tüm bu sorgulayışım psiko-politik düzeydeki anlam arayışım ile ilgilidir. Temmuz ayındaki seyahatim neticesinde zihnimde uçuşan bu fikirler ile 6-14 Ağustos arasında Venedik’te San Servolo adasında Consortium for European Symposia on Turkey (CEST) tarafından düzenlenen “Turkey and/in the Balkans Power Projections, Transnational Islam, and Social Linkages” temalı yaz okuluna katıldım. Bu dokuz günlük yaz okulu sürecinde edindiğim tecrübeler hayatımın adeta dönüm noktası oldu. Bu yüzden sizlere kısaca CEST’den bahsetmek istiyorum.
CEST, Avrupa’daki Türk Araştırmaları alanında büyük bir etki yaratmayı, Türkiye araştırmalarıyla ilgilenmenin yeni yollarını açmayı ve yüksek kaliteli akademik etkinlikleri yıllık olarak düzenlemeyi amaçlayan bir organizasyondur. Sosyal bilimlerdeki güncel tartışmaları daha erişilebilir kılarak genç akademisyenler için ağ oluşturmayı hedeflemektedir.[i] Kendilerini bu cümlelerle tanımlayan bu oluşum zengin bir akademik danışma komisyonu tarafından kurulmuştur. Birbirinden donanımlı birçok akademisyen eşliğinde on iki seminer ve iki workshop’un yanı sıra dünyanın farklı yerlerinden gelen ve Balkanlar üzerine çalışan 18 akademisyen adayı olarak kendi çalışmalarımızı sunup, gecelere dek süren tartışma ortamında çalışmalarımızı geliştirme ve farklı perspektifler keşfetme şansına eriştik. Dokuz gün süren bu yoğun program Balkanlar üzerine birçok çalışmayı keşfetmemi, kendime farklı ajandalar oluşturmamı ve ufuk açıcı konularda çalışan insanlarla tanışma fırsatı elde etmemi sağladı. Ayrıca, katıldığımız workshoplar ile başarılı yayınların nasıl yapabileceği ve akademide hayatta kalmak için ne tür farklı opsiyonlarımızın olduğu da bizlere anlatıldı. Yaz okulu sürecinde edindiğim deneyim yeni şeyler öğrenmek ve yeni insanlar tanımaktan ibaret değildi. Bu süreç aynı zamanda kişisel gelişimim için de oldukça kıymetliydi.
Türkiye’den İtalya’ya ilk yola çıktığımda katılacağım bu yaz okulu için bir miktar heyecanlı olmanın yanı sıra oldukça gergindim. Adaya ayak basacağım ilk ana kadar yaşamış olduğum anksiyete krizlerini telefonda saatlerce darladığım sevdiklerime sorabilirsiniz. Gerek özel sektörde ya da kamudaki iş hayatımızda gerekse akademide konuşmaktan her daim imtina ettiğimiz bazı meseleler var. Performans kaygılarımız, anksiyete ataklarımız, korkularımız, güvencesizliklerimiz kısaca kendimize dair “defo” saydığımız her duygu ve düşünce ile mücadele etmeye çalışmak. İlk kez kendi konfor alanımdan çıkıp yıllardır beni tanıyan ve her adımımda beni destekleyen hocalarımın ve akademideki dostlarımın yanımda olmadığı bir ortamda kendimi var etmeye çalışacaktım. Okurken belki zayıflık olarak nitelenecek tüm bu duygu ve düşüncelerin birçoğunuzla ortak dertlerimiz olduğunu biliyorum. Fakat yönetmekte zorlandığımız duygularla mücadele edebilmenin ilk adımının itiraf etmek olduğunu biliyorum.
Kaçınmak ve “mış gibi” yapmak yerine cesurca konuşup tüm bu süreçleri normalleştirmek adına kendi “defolarımı” anlatarak ilk adımı atmam gerektiğini hissettim. Bu süreçteki deneyimim bana yönetmekte zorlandığım kaygıların ne kadar da insani olduğunu öğretti. Kısacası yazarınız fiziksel olarak çıktığı yolculuğun yanı sıra bir de içsel yolculuğa çıktı. Ben bu süreçte birçoğumuzun yaşamış olduğu bu duygularla mücadele edebilme stratejilerini gerek bizlere rehberlik eden hocalarımızın gerekse de benim gibi genç akademisyen adayı arkadaşlarımın sağlamış olduğu teşvik ile daha da geliştirme fırsatı elde ettim. Hissettiklerim ve yönetmeye çalıştığım zorluklarda yalnız olmadığımı biliyorum ve sizlerin de yalnız olmadığınızı hatırlatmak istiyorum.
Son olarak, yaşamış olduğum her türlü deneyim için bu yazı vesilesi ile bu yaz okulunu düzenleyen başta Prof. Dr. Kerem Öktem olmak üzere, vermiş oldukları dersler ve yönlendirmeler ile bizleri çalışmalarımızda teşvik eden tüm hocalarımıza ve yaz okulunu düzenleyen tüm paydaşlara teşekkür etmek isterim.[ii]
[i] CEST hakkında daha detaylı bilgi edinmek için bkz: http://cest-turkey.org
[ii] “Turkey and/in the Balkans Power projections, transnational Islam, and social linkages” yaz okulu hakkında daha fazla bilgi almak için bkz: http://cest-turkey.org/cest-summer-school-in-venice-6-14-august-2023/