Bir Muz ve Bir Çay Kaşığı Fıstık Ezmesi

Zihniniz çok dolu olduğunda kafa boşaltmak için yapılacak en iyi yol “trash TV” izlemektir, yani saçma sapan programlar. Ben de böyle zamanlarda Love is Blind izliyorum. Bir çeşit Amerikan evlilik programı diyebiliriz. Katılımcılar bir hafta boyunca hiç yüzlerini görmeden birbirlerini tanımaya çalışıyorlar ve eşlerini seçtikten sonra yüz yüze tanışıp aynı eve yerleştiriliyorlar. Bir ay sonra ise düğünler gerçekleşiyor. Geçtiğimiz çarşamba günü sezonun son bölümü yayınlandı. Son bölümde tüm katılımcılar bir araya geldi ve olan biten hakkında konuştular. Bu yazıda, dikkat çeken bir çiftten bahsedeceğim. Amacım magazin dedikodusu yapmak değil, yemek ve toplumsal cinsiyet ilişkilerine dair birkaç şey söylemek.

Cole isimli beyaz Amerikalı bir adam ve Zanab isimli Pakistanlı-Amerikalı bir kadın eş olarak birbirlerini seçti. Sezonun başında Cole’ün, Zanab’i gördükten sonra biraz hayal kırıklığına uğradığını anladık. Colleen isimli bir balerini, bir beyaz Amerikalı katılımcıyı daha çok beğenmişti, bunu da partnerine açıkça itiraf etti. Sonra Zanab, “güzelleşebilmek” adına diyete başladı. Başlarda yaşadıkları büyük problemleri aştılar, fakat düğün günü gelip çattığında Zanab Cole’ü terk etti. Son bölümde ise Cole yüzünden öz güveninin paramparça olduğunu itiraf ederken seride yayımlanmayan bir olaydan bahsetti: Bir gün, Cole ve Zanab mutfakta sohbet ederlerken Zanab eline iki tane mandalina alıyor ve soymaya başlıyor. Sonra şu diyalog yaşanıyor:

Cole: Bunların ikisini de mi yiyeceksin? Akşam büyük yemek var, iştahını fazla kapatmasan iyi olur.

Zanab: Bütün gün sadece bir muz, bir çay kaşığı da fıstık ezmesi yedim.

Cole: Neden ki?

Zanab: Nedenini söylerdim, ama söylemesem belki daha iyi.

Cole böyle bir olayın yaşandığını reddetti ve Zanab’i yalancılıkla suçladı. Bölümün sonuna gerçekten de yaşanmış olan o sahneyi eklediler. Merak edip izleyicilerin yorumlarına baktım. Zanab’i, özgüvensizlik problemlerini Cole’e yansıtmakla suçlayan yüzlerce insan gördüm.

Bu, kadınların sıklıkla tecrübe ettikleri bir örüntü: Görünüşünüz ile ilgili sembolik ya da doğrudan sözel şiddete maruz kalmak, ardından da bu şiddetin suçlusu sayılmak veya sevdiğiniz kişinin sizi beğenmemesinden kendinizi sorumlu tutmak. Halbuki normatif güzellik algısı cinsiyet, ırk ve sınıf eşitsizlikleri üzerinden şekillenen, dolayısıyla da son derece politik bir konu.

Bu algıyı savunanlar son zamanlarda genelde güzelliktense fit olmanın, dolayısıyla da sağlıklı olmanın öneminden dem vururlar. Fakat, bedenini, kendini kısıtlayan bir kafes gibi görmek (Young, 2005), evlerin Foucault’nun tabiriyle (1975) denetlemeye en açık; sürekli kendine, ne yediğine, ne içtiğine, ne giydiğine dikkat ettiğin ve rahat olamadığın, suçlu hissettirildiğin bir alana dönüşmesi, regl döngüsünün bir kontrolsüzlüğü ve ayıbı sembolize etmesi ile kadın cinselliğinin toplumsal olarak devamlı denetim altında tutulmaya çalışılmasının (Bordo, 1993) birleştiği, dolayısıyla da sadece beslenme ve sağlık ile ilgili olmayan, ideolojik bir paket. Toplumsal cinsiyet ve beden üzerine çokça yazıp çizen Susan Bordo’ya göre (1993) kadınları denetim altına alınması gereken varlıklar olarak tanımlayan bu mizojinist anlatılar anoreksiya bozukluğunun oluşmasında çok etkili. Birçok anoreksik kadın, ne zaman yemek yeseler kendilerine baskı uygulayan bir iç ses olduğunu ve bu iç sesin çoğu zaman yüksek bir ahlakla ve maneviyatla ilişkilenen bir erkek olduğunu anlatıyorlar. Bu erkek sesin karşısında ise kontrolünü kaybetmiş, iştahı büyük, arzu dolu bir grotesk kadın bedeni duruyor (Bordo, 1997). Çok acı sonuçlar ortaya koyan bir başka araştırmaya göre ise çoğu şişman insan, imkan olsa fazla kilolarını kalıcı fiziksel engellerle değiştirmeyi tercih ediyor (Kwan, 2010). Dolayısıyla, kendi bedenini aşmak söylemi, “sağlıklı olma” amacını eriten ve bedeninize karşı sizi düşmanlaştıran bir şeye dönüşüyor. Zanab’in yaşadığı öz güven kaybı da bundan ileri geliyor.

Güzel beden algısı, ırkçı söylemlerle o kadar benzeşiyor ki sizi “onlar” gibi olmadığınız için yok olması gereken bir hedef haline getiriyor ve bunu kendi elinizle yapmak istiyorsunuz (Michael Jackson’ın beyaz olmak istemesi gibi). Zanab uzun çekimler boyunca bayılmamak için bir tane muz, bir çay kaşığı da fıstık ezmesiyle günlerini geçirirken, Cole günün birinde onu gerçekten beğenir miydi? Nihayetinde Zanab, Colleen gibi beyaz değildi, ne yaparsa yapsın o bir Pakistanlıydı ve öyle de kalacaktı.


Bordo, S. (1993). Unbearable Weight: Feminism, Western Culture, and the Body. Berkeley: University of California Press.

Bordo, S. (1997). Anorexia Nervosa: Psychopathology as the Crystallization of Culture. In C. Counihan, & P. Van Esterik, Food and Culture (pp. 226-250). New York: Routledge.

Foucault, M. (1975). Discipline and Punish: The Birth of the Prison . Paris: Gallimard.

Kwan, S. (2010). Navigating Public Spaces: Gender, Race, and Body Privilege in Everyday Life. Feminist Formations, 22(2), 144-166.

Young, I. M. (2005). On Female Body Experience: “Throwing Like A Girl” and Other Essays. Oxford: Oxford University Press.

Şeyma Dursunoğlu

Şeyma Dursunoğlu

arete E-Bülten Aboneliği

Haftalık E-Bültenimize abone olun, her pazar günü bir önceki haftanın içeriklerinden derlediğimiz mail e-posta kutunuzda olsun.