Antalya’nın Altın Portakalı: Bir Festivalden Ötesi

-Sevgili okuyucu, bu yazı tahakküm karşısında her daim ses çıkarma cesaretini gösterebilmiş sinema emekçilerine ithafen yazılmıştır.

Uzun uzun gökyüzüne baktığım, bol bol ofladığım ve çaresizlik hissiyle yatağa kıvrılıp uyumaya çalıştığım bir gece… Telefonumun bildirim sesleri ile uyuma cabam bölünüp duruyor. Sonunda dayanamayıp bakıyorum telefonuma, bütün sıkılganlığımla… Bir arkadaşım bazı videolar yollamış, bir diğeri de “ ödül konuşmalarını dinledin mi?” diye yazmış. O sırada geliyor aklıma, eyvah diyorum Altın Portakal gecesiydi!  Birkaç videoya göz atınca, tüm geceyi kaçırdığıma çok üzülüyorum. Uyku tutmuyor, internette bulabildiğim bütün ödül konuşmalarını dinliyorum ve çaresizlik hissim heyecanıma teslim olmaya başlıyor. Merak ediyorsun değil mi sevgili okuyucu, bir film festivalinin ödül ve kapanış gecesi nasıl olur da üzerinde hissettiğin o koca ağırlığı alır ve içine bir nebze su serper? Bu sorunun yanıtını derinlemesine anlamak için seni önce Antalya Altın Portakal Film Festivali’nin (AAPFF) kısa tarihine göz atmaya davet ediyorum.

Türkiye’de ilk ve sürekli yerel film festivali olarak bilinen AAPFF, 1964 yılında Dr. Avni Tolunay’ın belediye başkanlığı döneminde sürdürdüğü çabalar neticesinde ortaya çıkmıştır. Bu çaba Türk sinema sektörünü maddi manevi desteklemek, Türk sinemasını uluslararası platformlara ulaştırmak, yapımcı ve yönetmenlerin daha iyi film yapmasını teşvik etmek gibi amaçlardan besleniyordu. AAPFF bir şehir festivali ve şehrin kültürüne değer katmasının yani sıra şehrin köklerinden besleniyor. Festivale her yıl Antalya’nın önde gelen birçok firması ve kuruluşu sponsor olarak destek vermekte. Ayrıca festivale Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın da önemli ölçüde destek verdiğinin altını çizmekte yarar var. Elbette yerelden ve merkezden gelen bu desteklerin festival üzerinde bir baskı unsuru yaratıp yaratmadığı hala çok sıcak bir tartışma konusu. Özellikle siyasetin doğrudan etkisine oldukça açık olan, diğer birçok festival gibi AAPFF de zaman zaman yoğunlaşan siyasi baskı ve sansürden nasibini almıştır. 1979 yılında Sansür Kurulu’nun uygulamak istediği ağır sansür bunun tipik örneğidir. Sansür kurulu üç filmi yasaklamış, bazı yapımlarında belli parçalarının kesilmesini istemiş ve bunun üzerine tüm yapımcı ve yönetmenler festivalden çekilme kararı almışlardır. Buna ek olarak, jüri de filmleri değerlendirmeme kararı almış ve festival o yıl için feshedilmiştir. İşte o yıl, AAPFF’nin bütün bileşenleriyle gösterdiği cesaret ve direniş bir gelenek halini almış ve elli dokuzuncu yılında bu geleneğin hala sürmekte olduğu, sinema emekçileri tarafından adeta haykırılmıştır.

Bu yıl 1-8 Ekim tarihlerinde gerçekleştirilen 59. AAPFF’ye, toplumun her zerresine sızmış olan iktidar tahakkümüne yükseltilen itiraz sesleri damgasını vurdu desek abartmış olmayız sanırım. Ödül alan neredeyse tüm sinema emekçileri, iktidarın özellikle son yıllarda artan baskısına ve şiddet sarmalına dair öfkelerini dile getirdiler. Türkiye toplumunun canını acıtan ve acil olarak bütünlüklü bir mücadele gerektiren sorunları bir bir sıraladılar. Bu sorunların başında ise adalet mefhumunun geldiği oldukça açık. Hal böyle olunca Gezi tutukluları, Cumartesi anneleri, ana dil sorunu, üniversite özerkliği konuşmaların temel meseleleriydi. Dokuz ödüle layık görülen Kurak Günler filminin yapımcılarından biri olan sevgili Çiğdem Mater’in adını ve hak ettiği özgürlüğü birçok sinemacı arkadaşı haykırdı. Bu haksız tutukluluğun karşısında olduğunun altını çizmek isteyen jüri ise Cahide Sonku Ödülü’nü Çiğdem Mater’e armağan etti. Çiğdem Mater ise cezaevinden yolladığı mektupla, siyasete her daim meydan okumasından dolayı Cahide Sonku’ya teşekkür ediyor, yolun yolumuzdur diyordu. Kurak Günler filmindeki performansıyla en iyi yardımcı erkek oyuncu ödülü alan Murat Babaoğlu da aklımıza mıh gibi kazımamız gereken isimleri tek tek sıraladı ve İranlı kadınlarla, tertemiz Mücella Yapıcı’yla ve bütün gezi tutsaklarıyla ödülünü paylaştı. Ayrıca filmin yönetmeni Emin Alper’in yaptığı konuşma ise gecenin en meydan okuyan konuşmasıydı denilebilir. Emin Alper, Boğaziçi Üniversitesi’ne bağlı Mithat Alan Film Merkezi’nin adeta ele geçirilecek bir kale gibi görülmesine itiraz ediyor, İran’da direnen kadınların, Gezi tutuklularının, zalim bir diktatöre direnen Ukrayna halkının mücadelesini vurguluyor ve biz kazanacağız diyordu. O geceden sonra en çok karşımıza çıkan konuşma Özcan Alper’in konuşmasıydı sanırım. Bu konuşmanın çok anlamlı ve cesur olduğunu reddetmiyorum ancak dikkate değer bir noktayı da gözden kaçırmamamız gerektiğini inanıyorum. 59. yılın en iyi filmi seçilen Karanlık Gece filminin yönetmeni Özcan Alper, karsında oturan ve yaşasın cumhuriyet nidaları atan Antalya Belediye Başkanı’nın gözlerinin içine baka baka yüzüncü yılına ulaşan cumhuriyetin aslında ne kadar sorunlu olduğunu korkusuzca dile getirdi: “Umarım daha aydınlık senaryolar yazacağımız günler gelir. Sorun son on yıl değil, cumhuriyetin yüz yılını değerlendirmeliyiz. Birileri için değil herkes için eşit yurttaşlık. Kimsenin ana dil hakki için hala konuşmak zorunda kalmadığı bir ülke diliyorum.”. Bu cesur sözlerin üzerine, Karanlık Gece filmiyle en iyi senaryo ödülünü kazanan Murat Uyurkulak, sanırım cumhuriyet tarihinin en yakıcı sorunlarından birini naifçe dile getirdi: “Bugün günlerden Cumartesi, bu ödülü on yıllardır devletin kaybettiği evlatlarına bir mezar arayan Cumartesi Anneleri’ne armağan ediyorum”. İşte bu iki konuşmanın diğer konuşmalar kadar medya da yer almamasını da politik bir tercih olarak yorumluyor ve dikkate değer buluyorum.  (Ancak bu mesele başka bir yazının tartışma konusu olsun.)

59. yılında Antalya Altın Portakal Film Festivali’nin en önemli özneleri olan sinema emekçileri bize ortak bir itirazdan söz ettiler. Aslında birçoğumuzun taşıdığı bu itirazı yüksek sesle dile getirmeyi tercih ettiler. Seslerini duyurabilecekleri platformu buldukları an birçok şeyi göze alarak toplumun önemlice bir kısmının sesi oldular. Bu yıl gerçekleşen Altın Portakal Film Festivali’nin böylesine alkış toplamasının ve içimize bir nebze olsun umut aşılamasının nedeni bize mücadeleden vazgeçmediklerini hatırlatan sinema emekçileridir. Bizlere bütünlüklü bir mücadele inancını hatırlatanlara kulak kabartmalıyız sevgili okuyucu.

Gamze Büyüktelli

Gamze Büyüktelli

arete E-Bülten Aboneliği

Haftalık E-Bültenimize abone olun, her pazar günü bir önceki haftanın içeriklerinden derlediğimiz mail e-posta kutunuzda olsun.