“Aden” kelimesi, aslında çok yabancı olduğumuz bir kavram değil. Arapçada bu kelime “cennet bahçesi” anlamına gelmektedir. Üstelik bazı dillerde de “Gan Eden”[1] (Eden Bahçesi) şeklinde kullanılmaktadır. Bu kullanımın ise Arapçadaki kullanımından çok farklı olduğunu iddia edemeyiz.
Aden, kutsal kitaplarda kendisine yer bulmuş bir kavramdır. “Rab tanrı doğuda, Aden’de bir bahçe dikti. Yarattığı Adem’i oraya koydu. Bahçede iyi meyve veren türlü türlü ağaç yetiştirdi. Bahçenin ortasında yaşam ağacıyla iyiyle kötüyü bilme ağacı vardı. Rab Tanrı Aden bahçesine bakması, onu işlemesi için Adem’i oraya koydu.”[2] Görüldüğü üzere Kitab-ı Mukaddes’te Âdem ile Aden arasında derin bir bağ söz konusudur. Âdem’in görevi, aslında Aden’e bakmak, o kutsal bahçeyi canlandırmaktır. İslâm literatüründe cenneti ifade etmek amacıyla kullanılan isimlerin başında cennet, “mutluluklarla dolu cennetler” anlamında Adn kelimesi de kullanılmaktadır. Kısacası Aden insanlığın binlerce yıldır aradığı, edebi mutluluğun, huzurun ve barışın adıdır. Aden’in kendisi bir arayıştır.
Bu girişten sonra nihayet Stanislaw Lem’i hem bir bilim kurgu yazarı hem bir filozof hem de bir düşünür olarak sizlere tanıtmaya başlayabilirim. Zira arayış, özellikle insanların huzur, barış, sükûnet arayışı Lem’in eserlerinde sürekli görebileceğimiz temalardır. Elbette bir bilim kurgu yazarı olmasının getirdiği çarpıcı bir üslubu var. Çünkü silahsızlanma, barışın ve istikrarın sağlanması, çatışmaların sona ermesi, teknolojinin ilerlemesi, kendini güvende hissetme isteği, yaşam standartlarının yükselmesi, daha iyi bir dünya arayışı gibi herkesin arzu ettiği temel istemlerimizin tamamını tezatlarıyla birlikte yazmıştır Lem. Neden böyle bir üslup seçmiş diye kendi kendimize sorabiliriz. Aslında cevabını belki de ezelden beri bilmekteyiz bu sorunun: Her şey zıddıyla kaimdir. Bu çok eski evrensel ilke, Lem’in kitaplarında kendisine çok geniş bir yer bulmuştur diyebilirim. Bu noktada şu hususu eklemek isterim ki Lem’i anlatmak oldukça zordur. Bu durum sadece Lem’in son derece karmaşık hayatından ya da düşünce dünyasından kaynaklanmamaktadır. İnsanları anlamak son derece zor ve meşakkatli bir eylem iken başka bir insanı olduğu gibi anlatabilmek kolay mıdır? Lem’in kendisi de bu problemin zorluğunu kabul etmiş ve Sahibinin Sesi isimli kitabında şu cümleye yer vermiştir:
“Çünkü hakkınızda her şeyi kendinizin anlatması başka bir şey, başkalarının sizin hakkınızdakileri anlatması bambaşka bir şey.”[3]
Lem’in hayatına göz atmak, bu incelemenin kapsamında bize oldukça yardımcı olacaktır. Lem’in hayatı, onun düşünce dünyasını anlayabilmemiz için ipuçları sağlamaktadır. İletişim Yayınları, Lem’in biyografisindeki en nefes kesici detaylara yer vermektedir. Lem, Polonya doğumlu bir Yahudi’dir. SSCB’nin Polonya’yı işgal ettiği dönemde, tıp eğitimini yarıda bırakmak zorunda kalmıştır. Ardından Nazi Almanyası’nın Polonya topraklarını ele geçirmesi, Lem için çok daha zorlu geçecek bir dönemin habercisidir. Lem, Nazi işgali boyunca, Yahudi kökenleri nedeniyle, sahte bir kimlikle yaşamak zorunda kalmıştır.[4] Fizik, kimya, sibernetik, kozmoloji, felsefe ve biyolojiye olan ilgisi kitapları boyunca zaten kendisini göstermektedir. [5] Bana göre Lem’i diğer bilim kurgu yazarlarına nazara eşsiz kılan özelliklerinden birisi, doğa bilimlerini ve kendi siyasi düşüncelerini aynı kapta eritebilmesidir. Genellikle doğa bilimleri ve sosyal bilimler arasında olduğu tahayyül edilen o keskin ayrım, Lem’in vermek istediği mesajlar söz konusu olduğu vakit, yerini birbirini destekleyen bir zemine bırakmaktadır.
Lem’i eşsiz kılan bir başka özelliği, politik ve iktisadi dönüm noktalarının eşiğinde bulunan ve yeri geldiğinde bu eşiği geçen bir yazar olarak, hislerini ve düşüncelerini çarpıcı bir şekilde kitaplarına yansıtabilmesidir. Bilim kurgunun toplumsal cinsiyet rollerini, gelişmiş ülkelerin yayılmacı politikalarını, sınıfsal sömürüyü, faşizmi, totaliter sistemleri ve hatta teknokratik zihniyeti eleştiren metinlerin ortaya çıkmasında rolü oldukça mühimdir. Zira Lem, çok uzun yıllar boyunca totaliter bir rejimin demir yumruğu altında yaşamıştır. Lem’in bazı eserlerinde, özünde SSCB’ye ama aslında totaliter rejimlerin tamamına yöneltilmiş eleştirileri açıkça görmekteyiz. Bu noktada kendi okuduğum kitaplardan yola çıkarak şunu diyebilirim ki totaliter rejimlere yönelik en sert eleştirileri Gelecekbilim Kongresi isimli bir Lem klasiğinde çok net bir şekilde görebilirsiniz. Keza Gelecekbilim Kongresi, Aden, Sahibinin Sesi, Dünyada Barış isimli eserlerinin tamamında çok sert bir biçimde bürokrasiyi ve teknokrasiyi çok sert bir şekilde eleştirmektedir. Gerek Nazi işgali esnasında sığındığı sığınaklar gerekse Polonya’da ve SSCB’de karşı karşıya kaldığı baskılar, Lem’e hep aynı şeyi göstermiştir: bürokrasinin çürümüşlüğü.[6]
Lem, her daim Sovyet rejiminin baskısını üzerinde hissetmiştir. Bu sebeple, bazı eserlerini yurt dışında yayımlamak zorunda kalmıştır. Lem bu sebeple kendi kitaplarında totaliter rejimleri ve tek adam yönetimlerini şiddetli bir şekilde eleştirmiştir. Lem, Aden isimli eserinde, demokrasi kisvesindeki bürokratik diktatörlüklerin, (Sovyetler Birliği kastedilmektedir) canlıları, tıpkı bir kasap gibi, katlettiklerini, toplu mezarların ise insanların ders almalarını bekler gibi gezegendeki tebaaya gösterilmesini uzun uzun anlatmıştır.[7] Aden’deki birçok paragraf akıllara Holodomor’u getirmektedir. İnsanın doğasını ve tercihlerini hiçe sayan birçok uygulama, tarih boyunca çok büyük acıların yaşanmasına yol açmıştır. Bir ideal uğruna milyonların sürüklenmesi, zorlanması ve işkence görmesi şu soruyu kaçınılmaz bir biçimde bazı soruları sormamızı gerektirmektedir. İdeal nedir? Kimin ideali? Kime göre ideal? İdeal aynı zamanda mükemmel düzene giden yolu açar. Tarih boyunca mükemmel düzen arayışlarının ne kadar büyük kıyımları beraberinde getirdiğine zaten şahit olduk.
Lem’in şimdiye kadar beş kitabını okuyabildim. En yakın sürede diğer eserlerini de okumak isteyen biri olarak düşüncem şudur ki Lem kendi Aden’ini arıyordu. Eserleri boyunca insanlığa sunulmuş ideallik anlayışlarının tamamını reddetmiştir. İdeal bir dünyadan, toplumdan veya sistemden bahsetmek doğru mudur? Üstelik mükemmellikten bahseden veya her daim bunu arayan insanoğlunun kusursuzluktan azade olduğunu söyleyebilir miyiz? Lem, insanoğlunun evrendeki en akıllı canlı kendisiymişçesine bitkileri, hayvanları, diğer canlıları, tesadüfleri, olasılıkları ve cansız varlıklardan oluşan çevreyi görmezlikten gelmekle suçlar eserlerinde. Yenilmez isimli eserde bu eleştirileri açık bir şekilde görmekteyiz mesela. İnsanın kendisini her şeyin merkezine koyduğu o yaygın görüşü büyük bir acımasızlıkla yerden yere vurur.[8] Özellikle Yenilmez ve Sahibinin Sesi isimli kitaplarında gördüğümüz üzere dünya dışı yaşam gibi hiç bilmediğimiz, hayal gücümüzün sınırlarını fersah fersah aşan bir konuda bile dünyadaki standartları esas alarak bir değerlendirme yapmaya çalışmaktayız.
Lem’in birçok kitabında inorganik bazlı bir yaşam ihtimali ana temalardan biridir. Birçok ulusal ve uluslararası uzay ajansı, farklı gezegenlerdeki yaşam formlarını araştırırken hep kendi dünyamızdaki yaşamı baz alarak çalışmalarını yürütmüşlerdir. Elbette birçoğumuz için inorganik temelli bir yaşam fikri oldukça uçuk gelebilir. Ancak Lem inorganik bazı bir yaşam olasılığından bahsederken insanlığın kendisini evrenin merkezine yerleştirmesini acımasızca eleştirmiştir. Zaten Lem’in temel amaçlarından bir diğer, eserleri aracılığıyla, insanların kendi varoluşlarına ve evrendeki yerlerine dair sorular sormaya başlamalarıdır. Tüm bunlar, Lem’in yarattığı evrenin felsefeden ayrı bir biçimden değerlendirilemeyeceğini bize göstermektedir. Hatta ben Lem’in siyaset felsefesiyle de çok ciddi bir şekilde ilgilendiğini düşünmekteyim. Solaris filmini izlememe rağmen henüz Lem’in aynı isimli kitabını okuyamadığımı itiraf etmem gerekiyor. Ancak Solaris’te verilmek istenen mesajlardan bir insanların sadece yabancıları değil kendilerini de anlamaktan aciz olduğudur.[9] Aslında hem kendimizi anlayabilmek hem de yabancıları kabul edebilmek demokrasiyle de bağlantılıdır.
Yazımın sonlarına gelirken bilim kurgunun önemine son bir kez dikkatleri çekmek istiyorum. Bilim-kurgu basitçe kimsenin bilmediği uzak bir gelecekteki olayları tahayyül etmek değildir. Siyasi, etik ve ahlaki sorulardan yola çıkılarak yazılmış onlarca bilim kurgu kitabından bahsedebiliriz. Aynı zamanda bilim kurgu, kendi dünyamıza ait gerçekleri dile getiremediğimizde, düşüncelerimizi ifade edebilmenin tüm yolları tükendiğinde bize can simidi sunan bir türdür. Kısacası birçok bilim kurgu yazarı aynı zamanda sansürü delebilmek için bilim-kurgu türünde eserler vermişlerdir. Lem bilim kurgu yazarları arasında çok müstesna yeri olan bir yazardır. Es kaza bir gün Lem’in romanlarını okumak isterseniz bilim-kurgunun bir politik eleştiri aracı olduğunu unutmadan bu romanları özümsemek zihnimizi açabilir. Velhasıl Lem hayatı boyunca otoriter rejimlerin kurmak istediği Aden’den kaçmıştır. Çünkü otoriter rejimlerin kurmak istediği Aden aslında bizim kaçmak için uğraştığımız cehennemden başka bir yer değildir. Lem hep kendi Aden’ini aradı. Ancak onun Aden arayışı insanların herkesin birlikte yaşayabileceği mükemmel bir ev arayışından oldukça uzaktır. Lem’in istediği Aden herkesin bir arada yaşayabileceği bir dünyadan ibarettir.
[1] Hülya Ürkmez, Mark Twaın Ve Tanpınar’dan Âdem Ve Havva Hikâyeleri, Turkish Studies – International Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 8/9 Summer 2013, p. 2529.
[2] Tekvin II/7-10 https://incil.info/index.php?query=Tekvin+2 (Erişim Tarihi: 04/08/2022).
[3] Stanislaw Lem, Sahibinin Sesi, Altay İltan Aktürk (çev.), 1. Baskı, Cem Yayınevi, İstanbul, 2014, s. 7.
[4] https://iletisim.com.tr/kitap/aden/8863 (Erişim Tarihi:04/08/2022).
[5] Deniz Özçetin, Bilim Kurgu Ve Anti-Ütopya: Stanislaw Lem, s. 1,
[6] Emre Surui, “Stanislaw Lem Üzerine / Çeşitli”, https://epigraf.fisek.com.tr/index.php?num=349.
[7] Stanislaw Lem, Aden, Olgun Töman (çev.), 2. Baskı, Alfa Yayınları, 2021, İstanbul, s. 200-270.
[8] Taylan Kara, Çok Kişisel Bir Stanislaw Lem Yazısı, https://www.taylankara.com/post/%C3%A7ok-ki%CC%87%C5%9Fi%CC%87sel-bi%CC%87r-stani%CC%87slaw-lem-yazisi (Erişim Tarihi: 04/08/2022).
[9] Khulod Hasan Husain Al-Ghrebawi, Over Excessive Ambition As Reflected In Three Science Fiction Novels: Frankenstein, Solaris And Infernal Devices, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Aydın Üniversitesi, 2021, s. 60.