-Sevgili okuyucu, bu yazı; yaşamını bu toprakların barış umuduna adamış sevgili Hrant Dink’e ithafen yazılmıştır.
Sen hiç bir güvercini izledin mi sevgili okuyucu? Şehirlerin ve kalabalıkların arasında kendi kendine yasayan bu kuşa hiç dikkat ettin mi? Cevabını duyar gibiyim… Hrant’in bizlere yazdığı son gazete yazısını okuyana kadar, ben de bir güvercini hiç uzun uzun seyretmemiştim. Bir ruh halinin “güvercin tedirginliği” şeklinde tanımlandığını da hiç duymamıştım. Güvercin tedirginliğinin tarifsiz bir özgürlük duygusuyla yan yana var olabileceğini Hrant’in yaşamına yakından bakana kadar hayal etmemiştim. Hrant’in yaşamına yakından bakmak-maalesef- biraz yabancı olduğumuz bir durum çünkü birçoğumuz için Hrant’ın toplumsal belleğimizdeki yeri, monolog ve eksik bir anlatıdan ibaret. Türkiyeli bir Ermeni gazeteci, devletin desteğini arkasına almış birtakım kişilerce, 19 Ocak 2007 günü İstanbul’un en işlek caddelerinden birinde, kurucusu olduğu Agos gazetesinin binasının önünde silahla vurularak öldürüldü. Hrant Dink öldürüldüğünde ben on bir yaşındaydım. Bu ülkedeki binlerce insan gibi ben de Hrant’ı ölümüyle tanışmıştım. Bütün gazeteleri dolduran, yerde yatan cansız o beden imgesiyle… Hatırlama kültüründe görsel hafızanın kurucu etkisi yadsınamaz. Hal böyle olunca, toplumsal belleğimizde susmuş ve bizden koparılmış bir Hrant anlatısı var. Bütün yaşamını kendini ve mücadelesini anlatmaya adamış birinin böylesine tersine bir imgeyle hatırlanıyor olması canımı çok sıkıyordu. Tabii ki imdadıma yine sinema yetişti sevgili okuyucu. Sinemanın iyimser, dönüştürücü ve bütün anlatıyı yeniden kurabilme potansiyeli karşısında bir kez daha şapka çıkardım. Sevgili Ümit Kıvanç’ın Hrant’ın katledilmesinden on beş yıl sonra yaptığı bir belgesel film, Hrant Dink’le yeniden temas kurmamı sağladı ve bu sefer doğru yerden, olması gerektiği gibi… Hafıza Yetersiz-Hrant İçin Bir Film, Hrant’a dair hâkim anlatıya çok güçlü bir biçimde itiraz ediyor. Bunu nasıl mı yapıyor sevgili okuyucu? Her şeyden önce, bizi Hrant’la baş başa bırakıyor. Çok etkili bir konuşmacı olan Hrant’ı, Hrant’tan dinliyoruz. Ona dair çeşitli arşiv görüntüleriyle ve onun söylediklerinin önüne geçmeyen bazı imgelerle tanıklık ediyoruz inadına, cesaretine ve onun tüm duygusal etkileşimlerine. Belgesel, soykırım tartışmasına ve dava surecine sıkışmadan, Hrant kimdi ve derdi neydi gibi çok temel iki soruya odaklanıyor. Hakikaten kimdi Hrant? Neden bıçak sırtında ve güvercin ürkekliğinde bir yaşamı göğüslemeyi göze almıştı? Onun kendini tane tane anlattığı gibi, ben de yeni tanıştığım Hrant’ı tane tane seninle paylaşacağım sevgili okuyucu.
Bir Türkiyeli Ermeni Olma Hikayesi:
Türkiye’de resmi söylem, geçmişte devlet eliyle işlenmiş suçların tamamıyla reddi ya da yok sayılması üzerine kurulu. Tam da bu sebepten Türkiye Ermeni’si olmak ne demektir, üzerine pek düşündüğümüz bir şey değil. Oysa Hrant söyleşilerinde sık sık şu soruyu soruyor: Türkiye’de yasayan bir Ermeni kimdir? Ardından cevap veriyor özenle. Diaspora anlatısının haksızlığına vurgu yapıyor. Bu topraklarda üç bin yıldır yasayan ve cumhuriyete geçildiğinde üç yüz bin nüfusu kalan bir Anadolu Ermeni’si olarak birinci kimliğini “Türkiyelilik” olarak tanımlıyor. Kökleri hatırlatan bu tanımıyla, Türkiye Ermeniliğini İstanbullu olmakla sınırlayan hakim anlatıyı da çürütmüş oluyor. Ermeniler, yüzlerce yıldır bu toprakların her köşesine dağılmış olarak yaşıyordu ve hala yaşamaya çalışıyor…
Duygularından ve aklından başka hiçbir silahı olmayan Hrant, bir yurttaş olarak bu ülkenin bütün sorunlarını, hassasiyetlerini sırtlamış bir Türkiyeli Ermeni olarak uzlaşı ve diyalog diliyle konuşmayı seçiyor. Yaşadıklarımız bir soykırımdır deyip işin içinden çıkmıyor. Ermeni sorununda, tarihi inkâr etmeden bu topraklarda barış umudunu yeşertmeye adıyor yaşamını.
Birlikte YaŞama Umudu ve İnadı:
Türkler ve Ermeniler birbirleriyle ilişkileri açısından birer klinik vakadır, diyor Hrant. Ermeni halkının travmasından ve Türk halkının paranoyasından söz ederken, bizi köklere dönmeye çağırıyor. Orada bir birliktelik var çünkü. Bir zamanlar birbirine evlerini emanet edecek kadar yakın insanlar olarak, monolog belleklerimizi dönüştürmemiz gerektiğine vurgu yapıyor. Tarihi tersinden okuyarak ulaşabileceğimiz bir empatiden söz ediyor. Anadolu’nun her yerinde bir kültür olarak yaşayan üç milyon nüfusluk bir halk vardı ve artık yoksa, iyi ki yoklar demek yerine, neden yoklar diye sormanın bir empati ve anlayış potansiyeli doğurduğunun altını çiziyor. Ermeni halkına da dönüp göğsünü gere gere, iyi ya da kötü olmanın Ermeni ya da Türk olmakla ilgisi olmadığını anladığını söylüyor. Türklerle yaşamanın onu iyileştirdiğinden umutla söz ediyor. Ermeniler ve Türkler ezelden beri birlikte yaşıyorlar ve bugün hala komşular. Bu açmazların içinden çıkacak olanlar ne inkâr ve öfke içinde olan devlet otoriteleri ne de Avrupa ülkeleridir. Köklere dönmenin ve birlikte barış içinde yaşamanın anahtarı yalnızca bu iki halkın elindedir.
Bir Yol Haritası Olarak “Filizlenme”:
Parçası olduğu halkın tarihte yaşadıklarını “bir ağacın gövdesinin kesilmesine” benzetiyor Hrant. Kesilmiş gövdenin etrafında ağlasan halkını anlıyor, aynı acıyı ve öfkeyi taşıyor içinde. Buna rağmen, gövdesi kesik ağacın verdiği küçük filizlere çeviriyor başını ve aynı niyeti Ermeni toplumundan da beklediğini dile getiriyor. Belki tam da bu sebeple, bin bir umutla kurduğu gazeteye “Agos/tohum, fidan dikilen yer” adını veriyor. Ermeni toplumunun sorunlarına, taleplerine ve geleceklerini bu topraklarda eşit yurttaşlık ilişkisi içinde kurabilmesine dair sorumluluk alıyor bu gazete. Bununla birlikte Agos, derdini Türkçe anlatmayı seçiyor çünkü kendi cemaati içinde monolog bir anlatı kurmayı değil, Türk toplumuyla diyalog kurmayı arzuluyor. Son olarak Agos, Türkiye ve Ermenistan arasındaki köprüyü kurma sorumluluğunu gönüllüce üstleniyor ve deniyor. Peki, bu filizden ağaçlar, ormanlar yaratma umudu ve özverisinin karşında Türk toplumuna ne mi düşüyor sevgili okuyucu?
Bir Tarihsel Sorumluluk Olarak Yüzleşme:
Sevgili okuyucu, kemerleri bağlayalım zira yine radikal bir yolculuğa çıkıyoruz. Gerçeklikten kopuk, tamamen tarihi reddeden ve yok sayan resmi söylemin kuşatması altındayız. Ama ben Ermeni meselesine bakarken, tarihte ne oldu ne bitti diye sormaktan ziyade Ermeni toplumunun ortak deneyiminde ve hafızasında ne olduğuna özel bir yer ayırmamız gerektiğini düşünüyorum. Ermeni halkı bu topraklarda yaklaşık üç milyon insan olarak yaşarken, cumhuriyetin ilanından ve özellikle 1938 Dersim olaylarından sonra küçük ve kapalı bir cemaate dönüştürülüyor ve buna rağmen hala köklerine tutunmaya çalışıyor. Bu insanlara ne olduğunu sormak esas sorumluluğumuz. Bu halk ibadethaneleri, kültürel miras alanları ve diliyle binlerce yıl bu topraklarda yaşadı. Varlardı ve şimdi yoklar. Yoklar. Cumhuriyetçi hassasiyetlerimiz ve sol cenahın mutlak sessizliği, bizi bu yokluğu düşünmekten alıkoyuyor ve hatta men ediyor. Bu yok oluşun üzerine düşünmediğimiz her an, bütün umudu ve direnişiyle filizlenmeye çalışan Ermeni halkını görmezden gelmeye ve sorumluluğumuzdan kaçmaya devam ediyoruz. İşte sevgili okuyucu, ben diyorum ki yüzleşelim. Ermenilerin ve Türklerin monolog hafızalarını ortak bir belleğe dönüştürelim. Peki, bunu nasıl mı yapacağız? Hrant’ın da dediği gibi, Türkiye’de yaşayan bir Ermeni kimdir, neyi dert edinir, neden Türkiye’de yaşamak isteğini sürdürmektedir gibi soruları sorarak başlayabiliriz. Agos tam da bunun için bizimle diyalog kurmaya çalışıyor sevgili okuyucu. Ben de bu nedenle, yazıyı yazarken yakın bir arkadaşıma altı aylık Agos gazetesi aboneliği armağan ediyorum ve bu yazıyı okuyan herkesin aynı umudu yaymasını ümit ediyorum. İnanıyorum ki Agos yaşarsa Hrant yaşar. Bu iki halkın birbirini anlama ve iyileştirme potansiyeli doğar. Milliyetçi ve şovenist resmi söylemin karşına, halklar olarak biz, diyaloğumuzu ve köklerimizdeki birlikteliği koymalıyız. Dilerim, Hrant’ın inadı, umudu ve cesareti bize ışık olur.
İnanıyorum ki, her gecen gün artan sayımızla, seninleyiz Ahparig. Buradayız.
Abayoğlu, Ö. S. (2022). Yetvart Danzikyan: Bu 15 yılda neyin eksik kaldığını bence Türkiye kendine sormalı. Retrieved from EVRENSEL GAZETESI: https://www.evrensel.net/haber/452927/yetvart-danzikyan-bu-15-yilda-neyin-eksik-kaldigini-bence-turkiye-kendine-sormali
Dink, H. (2007). Neden Hedef Seçildim? Retrieved from HRANT DINK VAKFI: https://hrantdink.org/tr/hrant-dink/hrant-dink-yazilari/727-neden-hedef-secildim
Kıvanç, U. (Director). (2022). Hafıza Yetersiz [Motion Picture].
Mıhçı, M. (2023). Hrant Dink katledilmeden önce Ermenileri ne kadar tanıyordunuz? Retrieved from ARTI GERCEK GAZETESI: https://artigercek.com/makale/hrant-dink-katledilmeden-once-ermenileri-ne-kadar-taniyordunuz-236232#google_vignette
Vardar, N. (2011). Dört Kuşak Dersim 38’i Hatırlıyor. Retrieved from Bianet: https://m.bianet.org/bianet/toplum/133463-dort-kusak-dersim-38-i-hatirliyor