Spora Siyaset Karıştırmamak

Futbolla ilgilenmeye başladığımda maçları radyodan dinliyordum. Spikerin kelimelerinden yola çıkarak o sırada olan biteni kafamda canlandırıyordum. “Rakip yarı sahanın sol taç çizgisine bakan tarafı” söz öbeğini işittiğimde olayları kurgulamam biraz daha kolaylaşmıştı. Müsabakaları takip ederken bana eşlik eden hoparlörlerin yanına onları yalnızlıktan kurtaran ekranlar eklenince algım gelişti. Sahanın tamamında mücadele ediliyordu. Takımlar kendi yarı sahalarında, rakip yarı sahalarda, sol çizgide, sağ çizgide, orta yuvarlakta aktiflerdi. Toplu veya topsuz baskıya karşı taraf direnç gösteriyordu. Mukavemetin ön plana çıktığı alanların saha içiyle bitmediğini sonraları öğrendim.

Gözlerimi ekrandan ayırıp sahanın dışına çevirdiğimde kalabalıkla karşılaşıyorum. Sınırları çizgilerle belirlenmiş bölüme sınırların dışından bakan ve düşünce özgürlüğüne sahip, demokratik bir kalabalık. Bu kalabalığın oluşturduğu topluluk yaklaşık iki saat süren etkinliğe tanıklık ediyor. Sonra onlarca saat fikir üretiyor, fikirleri tartışmaya sunuyor. Zaman geçince statları yeniden dolduruyor, hep birlikte haykırıyor. Sporcuların etkileşimiyle alevlenen aksiyonları dışarıya taşıyor, evine götürüyor, hayatının içine alıyor. Yaşananlara bakarak kendisini sorguluyor. Nihayetinde kadrajındaki aktörleri, onların oyunu oynama biçimlerini, bu biçime karar verenleri ve karar alıcıları yönetenleri sorguluyor.

Sorgulama döngüsüne bakıldığında sporun politik tartışmaları barındırabileceğini anlamak mümkün. Dahası Türkiye Cumhuriyeti’nin tek partili yılları, 80 sonrası dönemi; futbolun beşiği Britanya’nın Thatcher yılları göz önünde bulundurulursa sporun ve siyasetin ayrık kümeler gibi görülmesi hataya yol açar. Sporu siyasetten izole düşünmek şöyle dursun; amatör eğlence aracından profesyonelleşmeye varan süreçte ortaya çıkan eşitsizlikler, ikisinin iç içe girdiğini ispatlıyor.

Miladı insanlık tarihinin başlangıcına dayanan siyaset ve spor hiçbir yerde birbirine temas etmese toplumsal olgu olarak kesişir. Sporun ilk günlerinden beri yönetme gücünü elinde bulunduranların halkı kontrol altında tutma amacıyla kullandığı güçlü bir aygıt, spor. Yaklaşık 45 sene önce sosyoloji biliminin ilgi alanına girmesiyle ve spora dair akademik çalışmalar üretilmesiyle ilişkinin bundan ibaret olmadığı anlaşılıyor. Mevcut durumdan, düzenden, yönetenlerden memnun olmayan kitle; tepkisini dile getirebildiği, slogana dönüştürebildiği, başka yerde bulamayacağı kalabalık imkanına kavuşur. Bu haliyle Pierre Bourdieu’nun, “Bir alandaki mücadelede egemen aktörler yapının bozulmaması, ezilen aktörler ise o yapıyı değiştirmek için uğraşırlar.” teorisiyle kendi direnişini gösterir. Tıpkı yarı sahasının sağ taç çizgisine bakan tarafında rakip santraforun gol tehdidine direnen stoper gibi.

Ülkemizi sarsan deprem felaketinin ardından liglerin apar topar yeniden başlatılmasına anlam veremeyenler haksız değil. “Şu ortamda hala top oynamayı, maç izlemeyi düşünüyorsunuz. Futbol, kitlelerin afyonu.” söylemleri ise gerçeği yansıtmıyor. Seferberliğe ihtiyaç duyulan dönemlerde spor organizasyonlarının ekonomisinin ayakta kalmasının pamuk ipliğine bağlı olduğunu atlıyorlar. Sporun -özellikle futbolun- tarihte uyku ilacı olarak kullanıldığı doğru. Ve fakat prospektüse bakılırsa yan etkileri arasında Fenerbahçe tribünlerinde zuhur eden “Hükümet istifa!” sloganlarına rastlanılabilir. Ancak taraftarların bu gerekçeyle ceza almaları mı yoksa 2023 yılında spora siyaset karıştırmama safsatasının hala yaşıyor olması mı daha şaşırtıcı bilmiyorum.

Radyodan dinlerken tahayyül ettiğim ile televizyonda gördüğüm aynı. Sahada onlarca futbolcunun arasında baskının olduğu yerde direniş var. Kulübü yöneten yüzlercesi için baskının olduğu yerde direniş var. Tribündeki binler için baskının olduğu yerde direniş var. Naklen takip edenler için baskının olduğu yerde direniş var. “Spora siyaset karıştırmayın.” diyenler spordan ve toplumdan uzaklar. Futbolcu topunu oynasın, taraftar sadece seyretsin demek istiyorlar. Hemen her şehirde inşa edilen, ruhsuz, karbon kopya stadyumlar gibi taraftarlar yaratılmasını istiyorlar. Düşünmeyin, dile getirmeyin, direnmeyin demek istiyorlar. Egemenler, yapının korunması için çabalıyor. Ne var ki ceza sahasında olduğu gibi tribünde de ezilenler yapıyı değiştirmek için uğraşıyor. Tarih ve kültür gösteriyor ki spor ne Türkiye’de ne dünyada siyasetten azade değil, olamaz.

Öne Çıkan Görsel: 1968 Meksika Olimpiyatı, Tommie Smith ve John Carlos’un protestosu

İbrahim Güngör

İbrahim Güngör

arete E-Bülten Aboneliği

Haftalık E-Bültenimize abone olun, her pazar günü bir önceki haftanın içeriklerinden derlediğimiz mail e-posta kutunuzda olsun.