Arkad’lı yolları, Akdenizli peyzajı, başa çıkması zor derecede mekan ve ziyaretçi akınına rağmen apartmanlarında barınılan bir muhit olmaktan vazgeçmemesiyle Moda Caddesi, yolum Kadıköy’e düştüğünde salınmaktan en çok keyif aldığım rotalardan birisi. Akşam arkadaşlarımla yine bu rotayı izlerken karşı koyulmaz, kaçınılmaz bir biçimde ona maruz kaldık. O dediğim ise, eskiden Moda Caddesi’nin kendi halinde ama uğrak mekanlarından şimdi ise yoluna dev ve kitsch bir ışık/süsleme heyulası olarak devam eden waffle dükkanından başkası değildi. Dükkanın gece peyzajına bir güneş gibi doğma ısrarı, yolunu tarifletecek, mekanlardaki veya evlerdeki yaşantıları yansıtacak ama asla gecenin karanlık baskın atmosferini baskılamayacak genel aydınlatma karakterini yerle yeksan ediyordu. Geceyi hissederek ve gecenin içerisinde sokakta salınabilmek isteyen bendeniz, dükkanın karanlığa hükmedici tavrından çok rahatsız olmuştum. O karşılaşma anımda adeta İBB Başkanı olup dükkanı kollarından tutup sarsmak, kenti gecenin farkında olarak, onunla savaşmayarak deneyimleyebilmek, keşfedebilmek isteyenlerin hakkını teslim etmek istedim ve bir tweet attım.
Arete’de yazma serüvenim beşinci yazıya ulaşırken, merkezi/yerel yönetimler tarafından genellikle müdahale, düzenleme alanı olarak görülmeyen ve sokaklarda belki de pek farkına varmadığımız ışık kirliliğine gönderme yapan ve ortadan ikiye yarılan Kızıldeniz keskinliğinde kamplar yaratan tweetim[1] bu yazının ifade evreninde aktarmak istediklerime kaynaklık ediyor. Beni dünya yüzü görmemiş, “güzel olan her şeye düşmansınız”cı bir birey olarak yaftalayan, tweetimi seçim beyannamem kabul edip başkan adaylığımın yeterliğini, ilk vaadimin gereksizliğini sorgulayan linç ekibi hiç kusura bakmasın, bu dükkan gecenin karanlık baskın peyzajına ve atmosferine karşı işlenen kent suçunun en net faillerinden bir tanesi. Bir tanesi diyorum çünkü, kendisini fotoğrafı çekilip mutlaka sosyal medyada paylaşılası, kitsch bir dekora dönüştüren bu mekanın aşikar ve belirsiz birçok suç ortağı var. Gündüz göğe doğru uzanıp göğü kaplaması, güneş ışınlarını yansıtmayı biz kentlilere silah olarak kullanması yetmiyormuş gibi gecenin karanlığına karışabilmeyi kabul edemeyen, kendini illaki LED aydınlatmalarla çerçeveleyen, karanlığı alt etme uğraşında o da yetmeyip aydınlatmalarını da hareketlendiren, renkten renge sokan, yazılar ve görseller bile oluşturan gökdelenleri, kuleleri aşikar suç ortakları arasında anmamak haksızlık olur. Tabii bir de suçsuz gibi görünmeye çalışan, aslında bir nevi saman altından su yürütmeye çalışan ortakları da atlamamak gerekir. Türkiye ölçeğinde bunlardan en belirgini, gece zaten kapalı olan, vitrinine, tabelasına baktığımızda ne olduğunu anlamamamızın mümkün olmadığı dükkanların yanar döner ancak asla sönmez LED tabelalarını sürekli gözümüze sokma çabaları. Tek başına olduğunda belki net bir sorun olarak tariflenemese de bir araya geldiklerinde oldukça rahatsızlık veren, insanı tetikleyen bir ışık örüntüsü oluşturduklarını kabul etmek gerekiyor.
Yazımı, belirlenmiş zaman aralıklarından (toplu taşıma sefer tarifesiyle sınırlı veya tercihen gündüz saatleri) kurtularak kent parçalarına psikocoğrafik salınımlar gerçekleştiren, kente dair keşif seferlerimde ilkesel olarak en büyük eşlikçilerimden Durumcu ve Harfçi Enternasyonel’in[2] gece kenti keşfetmeye dair manifesto niteliğindeki bir pasajıyla bitirmek istiyorum:
Metro’yu, gece tren seferleri bittikten sonra açın. Koridorları ve tünelleri; aralıklı çalışan, zayıf ışıklandırmayla hafif olarak aydınlatın. Yangın kaçışlarını dikkatli biçimde yeniden düzenleyip gerekli güzergâhlara geçitler ekleyerek, Paris’in tüm çatılarını salınımlara açın. Tüm park ve bahçeleri gece açık bırakın. Ve hatta karanlık bırakın (bazı durumlarda, zayıf bir aydınlatma seviyesi, psikocoğrafi nedenlerle gerekli olabilir).[3]
[1] https://twitter.com/erenalpbyktpc/status/1589196494338658305?s=61&t=-yHp7yYLduWQo3scqzUUtw
[2] Lettrist International ve Situationist International
[3] Marcus, Greil. (1989). Ruj Lekesi: Yirminci Yüzyılın Gizli Tarihi (Lipstick Traces: A Secret History of the Twentieth Century). Massachusetts: Harvard University Press, s. 381.