Şehre İnen Karaca Bize Sesleniyor

Geçenlerde Artvin Arhavi’de bir karaca şehre inmiş. Şehrin sokaklarında korku içinde oradan oraya koştururken sokak köpekleri karacayı kovalamaya başlamış. Karaca, dere taşkın alanının üzerine kurulan Boğaziçi Mahallesi’nin bulunduğu noktadaki istinat duvarlarını güç bela tırmandıktan sonra kendini dereye bırakmış. Dereye düşünce, duvarlar yüzünden çıkmak imkânsız. Uzun süren koşturmacanın ardından insanlar karacayı bir şekilde yakalayıp Doğa Koruma ve Milli Parklara teslim etmiş.

Daha sonra, “Arhavi’nin Sesi” isimli yerel bir yayın organı bu olayın haberini yaptı. Haber, bu haliyle farklı televizyon kanallarına gönderildi, tüm Türkiye’ye yayıldı. Haberin başlığı şöyle:

“Karacayı köpeklerden kurtardılar”

İlk bakışta çok “sıradan” görünüyor. Ülkede felaketler dahil her türlü iblislik sıradanlaştığından, bu da normal diyoruz, şaşırmıyoruz. Ama üstünü birazcık kaşımaya başlayınca, oluk oluk irin akıyor.

Karaca duymak isteyene o kadar çok şey anlatıyor ki. Türkiye’de artık kanıksadığımız afetler, bir türlü çıkaramadığımız dersler… Doğa bilgisinden yoksunluğumuz, eğitimsizlik, ben-merkezcilik, türcülük… Adaletsizlik, ahlaksızlık, sorumsuzluk… Zehir saçan medya, sakatlanmış gazetecilik, manipülasyon, propaganda… Karaca, her türlü kötülüğü ve çirkinliği kapsayan, birbiri içine geçmiş, mutasyona uğramış, amorflaşmış, paralize olmuş, kaskatılaşmış sorunlar silsilesinden bir irin dağını işaret ediyor bize.

Arhavi’nin Sesi’nde yayınlanan haberi görüp de öfkeden kudurduğum sırada, zavallı erkek arkadaşım yanımdaydı. Olayı ona da anlattım, yılların gazetecisi olarak cevapladı: “Kedi fare kovaladı diye haber yapılmaz.” Son dönemde gündeme düşürülen sokak köpeği saldırıları hakkında ara sıra dillendirilen bir gazetecilik argümanı daha var: “Köpek insanı ısırdı diye haber olmaz. Bir insan bir köpeği ısırırsa haber olur.”

Haberler biz insanların eylemleri ve bunların etkileriyle ilgilidir. Gazetecilik, insanlara bilgi vermek, daha önemlisi sorumluluklarımızla yüzleşmemiz için yapılır. Gazetecilik sayesinde yurttaşlar haberdar edilir, yanlışlar gün yüzüne çıkarılır, sorumlular ve yetkililer cezalandırılır, bir daha bu yanlışların yapılmaması sağlanır. Afrika’da çitalar ceylanları kovaladı, Amazon’da bir anakonda bir fareyi yedi diye haber yapılmıyor.

Karaca olayında da, insanların sebep olduğu sorunlar ve yanlışlar dağının eteklerinden cımbızla bir taş parçası çekilmiş, köpekler bir kez daha bütün kötülüklerin anası ilan edilmiş oldu. İnsanların ve yetkililerin sorumluluklarını örtbas edip, odak çarpıtıp, hayvanları hedef göstermek gazetecilik değildir. Sokak köpeklerine karşı yürütülen karalama ve yok etme kampanyasından nemalanmaya çalışmaktır, ahlaksızlıktır. Tek dertleri etkileşim; etkileşim uğruna bu kötülüğü yaptılar, yapıyorlar.

Son 1-2 yıldır, hayvanlara, özellikle de sokak hayvanlarına karşı örgütlü bir düşmanlık yaratıldı. Bu bilinçli propagandanın bedelini hayvanlar canlarıyla ödedi, ödemeye devam ediyor. Sadece hayvanlar değil, hayvan hakları savunucularını ve hayvanseverleri bile öldürdüler. Dünyada insandan başka hiçbir canlıya yaşama hakkı tanımayanların, dünyanın yalnızca kendisine sunulduğunu zanneden, diğer her şeyin insan için yaratıldığını düşünenlerin dünyada kendinden başka hiçbir canlı kalmasını istememesi de normal.

Öyle bir düşmanlık ki, hayvanları bile “evcil” ve “yabani” diye birbirine düşürmeye kalkıyorlar. Sokak hayvanlarına yönelik haberleri paylaştığımız zaman, “Siz evcil hayvanların yaban hayatına ve doğal yaşama verdiği zararları biliyor musunuz?” diye soranlar oluyor. Yok, bilmiyoruz! İnanın, çok hoşlanıyoruz bu durumdan. Son yıllarını doğa mücadelesine adamış, memleketinde HES’lere, taş ocaklarına, doğayı tahrip eden, insanlara ve hayvanlara zarar veren yıkım projelerine karşı direnmiş, davalık olmuş, ekoloji üzerine yüksek eğitim gören bir insana doğal yaşam hakkında ders vermeye kalkmak çok abes kaçıyor. Ama olsun, anlatmaktan vazgeçmeyeceğim.

Evcil hayvanların, yani insanların tarihteki eylemleri sonucu yapay seçilimle evcilleştirilmiş hayvanların, doğal yaşam üzerinde baskı yarattığı doğru. Evcil hayvanların ani artışı yaban hayatına zarar veriyor. Keşke köpekler hiç evcilleştirilmiş olmasaydı! Keşke kısırlaştırmalar yapılsaydı, keşke hayvanların hakları korunsaydı, dağ başlarına savrulmasalardı… Ama tüm bunlara sebep olan da biziz ve bu durumu layığıyla ve insanca çözmek da bizim sorumluluğumuz.

“Neden sokak hayvanlarının bakımını sağlamayan, popülasyonun dehşet şekilde artmasına sebep olan belediyelerden ve kurumlardan hesap sormuyorsunuz?” diye sorduğumuzda, çoğu zaman cevap da alamıyoruz. Çünkü güçleri sadece hayvanlara ve güçsüzlere yetiyor.

Her halükârda, bariz olan bir şey var: Hiçbir hayvan, evcil veya değil, insanların doğaya, derelere ve yaban hayatına verdiği zararın milyonda birini bile veremez.

Yıllardır bunun için Arhavi’de derelerimizi katleden, HES’lerle parçalayan, vadilerimizi tarumar edenlere karşı mücadele yürütüyoruz. O zaman da benzer iftiraların, karalamaların odağı olmuştuk. Bizleri ilçe meydanında koca koca pankartlarla dış mihrak ilan ettiler, terörist ilan ettiler, şer odağı ilan ettiler.

Siyaset mi yapacaksınız, karalama mı yapacaksınız? Yapın. Biz göğüs gereriz. Ama hayvanları rahat bırakın artık.

Gelelim gerçeklere… Karaca neden şehre indi?

Karacaların yaşam alanlarını HES diye, maden diye, yol diye, köprü diye, şehir diye, istinat duvarı diye paramparça ettik. Karacalarla beraber nice canlı, yaşam alanlarını terk ediyor, yolunu kaybediyor, şehre iniyor, acı çekiyor, ölüyor. Felaketin alasını hayvanlara ve doğaya yaşatıyoruz. Onların sesini duyan da yok, duyuran da.

Temmuz 2021’de Arhavi’de yaşanan sel felaketinden sonra her zamanki kolaycılık ve çıkarcılıkla, istinat duvarları (dere ıslah duvarları) inşa etmeye başladılar. Bu duvarların sellere karşı etkili olup olmadığı konusu çokça tartışılıyor. Aslında hiç de makul bir uygulama olmadığını anlamak için çok uzaklara gitmeye gerek yok. Duvarların yapıldığı pek çok yerde seller felakete dönüştü, derelerin betonlara sıkıştırmanın ne kadar ölümcül olduğunu defalarca yaşayarak gördük; Hopa’da, Bozkurt’ta, daha çok yakın bir tarihte deprem felaketi yaşayan Urfa’da… Ölüp öldürüp duruyoruz ama alınan hiçbir ders yok, değişen hiçbir şey yok, zihniyet aynı gözü dönmüşlükte ısrarcı. Su işleri idaresinden sorumlu başlıca devlet kurumu DSİ, sanki sellerle başa çıkmanın tek yolu betonlamakmış gibi, sanki bütün vadiler, bütün dereler birbirinin kopyasıymış gibi duvarlar dikerek ekosistemleri yok etmeye, insan ve hayvan canına kastetmeye devam ediyor.

Batı ülkeleri, dereleri yok saymanın, selleri inkâr etmenin, suyu durdurmaya çalışmanın, dere yataklarına müdahale etmenin ne kadar sakıncalı olduğunu anladı (https://environment.ec.europa.eu/news/free-flowing-rivers-commission-advises-how-select-sites-and-finance-removal-obsolete-barriers-2021-12-21_en). Bu yüzden, nehirlerini özgürleştirme kararı aldılar. Dereleri daraltan, suyun akışına engel olan bütün yapıları büyük maliyetleri göze alarak yıkıyorlar. Nehirler restore ediliyor, doğal yapısına kavuşturuluyor. Bu sayede hem doğayı hem insanları korumaya alıyorlar.

Bu ilk olay değil, karaca duvarlardan dereye düşen ilk canlı da değil. Bir gün oraya bir çocuk da düşecek, insan da düşecek, oradan çıkamayıp can verecek. Seller yine can almaya devam edecek. Ne yazık ki, bunlar konuşulmuyor, haberi yapılmıyor. Olayın bütün sorumluluğu unutuldu, o duvarlar neden yapıldı diye bir kere bile sorulmadı. Güçlü bir sel felaketinde suların istinat duvarlarını aştığı takdirde neler yaşanacağını düşünmek bile korkutucu. Sadece Arhavi’de değil, Türkiye’nin bütün derelerinde durum aynı. İnatla aynı yanlış neden yapılıyor? Neden kimse buna dur diyemiyor?

Bitirirken, etkileşim isteyen gazetecilere sesleneyim. Karacanın sesini duyun, duyurun. Ülkenin gerçeklerini, derelerin, vadilerin, ormanların başına gelenleri duyurun. Hem çocuklara hem yetişkinlere ekoloji, Dünya bilimleri, hayvan hakları eğitimleri talep edin. Ekolojik olmayan hiçbir uygulamanın sonunda ekonomik de olamayacağını, ekolojik olmayanın canımıza kastettiğini anlatın. Yanlışların düzeltilmesine, adaletin sağlanmasına, sellere, depremlere, canımızı yakan bütün felaketlere karşı bilimsel çözümler üretilmesine ön ayak olun. Biz de alkışlayalım, paylaşalım, paylaştıralım. Alın size etkileşimin alası.

Nazlı Demet Uyanık

Nazlı Demet Uyanık

arete E-Bülten Aboneliği

Haftalık E-Bültenimize abone olun, her pazar günü bir önceki haftanın içeriklerinden derlediğimiz mail e-posta kutunuzda olsun.