Tüm insani temaslar için sihirli rakam üçtür: İki taraf ve şahit. Her iki taraf arasında gerçekleşen ilişki, bir üçüncü tarafından izlenir. Şahit önemlidir çünkü iki kişi, yani iki psişe arasında kalan deneyim, hemen her zaman sapkınlaşma riski yaşar. Sapıklar kurbanlarına hep “bu aramızda kalacak” der bu yüzden, çünkü arada kalan, manipüle edilebilir olandır.
Herhalde bu yüzden olacak ki, şahitlik kurumu toplumun her ilişki ağına sızmış olandır: Evlenirken şahitler, devletin onayı ve ailelerin gözlemi gerekir, insanlar arası ilişkiyi hukuk denetler ya da flörtünüzle olan deneyimi bile bir arkadaşınıza anlatırsınız. İşte o zaman sapma varsa tespit edilir: size normalmiş gibi gelen bir istismar, tuhaflık ya da norm dışı eğilim, bir üçüncünün bakışıyla teyitlenir. Biri çıkar ve der ki “bir dakika! Bu normal/doğal/olağan değil!”
Peki, özne neden normali kendi başına denetleyemez? Duygusal bağlar kurarken, bizler diğerini hep pamuk gözlükler ardından görürüz ki bu da ilişkilenmek adına gereklidir. Bir anne çocuğuna bakarken, bir çocuk ebeveynleriyle yaşarken, iki yetişkin ilişki kurarken tabiri caizse karşısındakinin arızalarını biraz hafifleterek görür ki katlanma, tahammül ve sabır gerçekleşsin. Günün sonunda her ilişki devam edebilmek için bu üçlüye muhtaçtır. Ancak bu pamuk gözlükler fazla çalışıyor, tahammül fazla artıyor, ilişki istismara, sapkınlığa gidiyorsa, işte orada şahit devreye giderek gerçeğin ilişkiye sızmasına ve akışın dengeye gelmesine yardımcı olur.
Bir süredir biz, tam da bu üçlünün bozulmuş olması sebebiyle sapkınlık gölünde boğulan bir ülkeyiz. Bu günlere gelmeden önce devlet/güç/otorite ile birey/halk/kalabalıklar arasındaki ilişkiye bizde Avrupa Birliği şahitlik ediyordu. 2000’lerin başında çekilmiş Gülbeyaz dizisinde komiser taraflara şöyle diyordu: “Kopenhag kriterleri olmasa ben sizi konuşturmayı bilirdim de…” İşte tam da bu. O “konuşturma”, sapkınlığa gidecek bir konuşma ama Kopenhag Kriterlerinin şahit bakışı, gidişatı buradan, en azından lafta da olsa koruyor-du.
Bu bize özgü de değil, bizi Avrupa, Avrupa’yı Avrupa Birliği veya Amerika, Amerika’yı Avrupa, Rusya’yı Amerika izler. Tüm devletleri Birleşmiş Milletler ya da NATO izler. İnsanları devlet izler. Birbirimizi biz izleriz ve gidişat raydan çıkarsa müdahale ederiz. Artık edemiyoruz.
Avrupa kendi hengamesinde, Amerika kendi cehenneminde, Türkiye Cumhuriyeti’ni halkıyla ilişkisinde kimse izlemiyor. Halk, kutuplaşmalar halinde, onları aklı selim bir devlet izlemiyor. Bu yüzden toplumun her kademesinde sapkınlık dalga dalga büyüyor, gittikçe artıyor ve böylece, sapkınlığın sürdürülebilmesi için daimî olarak üretilen manipülasyon, gerçeklerin çarpıtılması ve fantezi kurgular yüzünden, hak neydi, insan olmak neydi, insan hakları neydi, hayat böyle bir şey miydi, kime laf anlatılır kime anlatılmaz, kime nasıl yaklaşılır kime yaklaşılmaz, neyin bedeli neydi kim bedel ödemeli gibi elzem soruların cevapları bulanıklaşıyor.
Öyle ki, eskiden olsa ailenin böyle bir şeyler suçlanması durumunda yerin dibine girecek insanlar, illa bir suçları olduğundan değil, konunun ağırlığı sebebiyle darbe yemesi gereken aile üyeleri, çıkıp Youtube’da rahatça “Ya o iş öyle değil” diyebiliyor. Böyle bir suçlama neticesinde harekete geçmesi gereken devlet, duruyor. Duruma el koyması gereken Aile Bakanlığı “Olabiliyor böyle şeyler” diyor. Dava için sunulan belgeler, sanki sanal bilgi kirliliği metni gibi yalanlanabiliyor. Konu birden dini yaşam hakları veya seküler-muhafazakâr çatışması malzemesine dönüşebiliyor. İki grup birbirine laf falan anlatmaya çalışıyor ciddi ciddi. Sanki durum, iki farklı ideolojinin masa başında, teorik olarak bir durumu tartışmasıymış, konumuz buymuş gibi, herkes fikir beyan ediyor. Kız çocuklarına giydirilen gelinlik ya da açık saçık kıyafetler tartışılıyor. Yani aslında akıl sağlığımızı, gerçeği öyle temiz yitirdik ki, akıl hastanesinde bir grup insan gibi akıl almaz şeyleri tartışıyoruz. Ve tartışıyoruz.
Sizi, elimden geldiğince gerçeklere döndürmeme izin verin.
Devletin hukuki ve insan hakları çerçevesinde sızamadığı, denetleyemediği aileler, gruplar, sosyolojik anlamda başka başka tarikatlar ve cemaatler de var. Bunlar tehlikeli, çünkü şahit kabul etmiyorlar ve şahidi dayatamıyorsunuz bu yüzden sapkınlığa açık gruplar.
Bu gruplardan düzenli olarak ortaya taciz, istismar haberleri dökülüyor çünkü sanrı o kadar ağır boyutlardaki bir tanrı anlatısı altında, kurgu hızla tuhaflaşabiliyor. Şahitlik olmadığı için bu grup içindeki insanlara da biri gelip “Kardeşim ne halt ediyorsunuz?” diyemiyor.
Bu gruplar içinde bir kız, altı yaşında bir kız, daha bedeni bir çocuk bedeni olan bir kız, kocaman bir adam tarafından istismara uğruyor. Ve şimdi o kız bu istismardan artık kurtulmak istiyor. Bunun için harekete geçiyor. Bunun için mücadele ediyor. İddiaya göre bu kız, 14-15’inde doğum yapıyor. Ve bazıları böyle şeyler olsun istiyor çünkü onlar için kadın tam da bu görevle var. Toplumda, sadece cemaatçiler, tarikatçılar değil, böyle bir sürü bilinçli grup ya da bilinçsiz yığın türedi. Bunlar ya emekçinin emeğini ya bir kadının ya da oğlan veya kız bir çocuğun bedenini kafalarına göre sömürmek istiyorlar ve bunu yapacak güçleri de o güç sayesinde gelen hakları da kurguları da var.
Bize düşen, devlete düşen, yetkililere düşen bunu tartışmak, öyle miydi böyle miydi demek değil. Tüm bu gruplara şahitlik yapmak ve hakikatin bakışını asla üzerlerinden çekmemek. Bunun şakasını yapmamak ve bunu yapan herkesin suratına gözümüzü dikip bakmak, eğer elimizde yetki varsa da bakmanın ötesinde gereğini yapmak.
Şahidim ki öncesinde de var olan bir sapkınlık, son yıllarda denetimin de ortadan neredeyse kalkması sonucu artık ölümcül boyutta toplumu tahrip ediyor, halkı terörize ediyor ve küçücük bir çocuğun bedenine varıncaya kadar hırpalıyor. Bu sapkınlığı artık bir şekil çatışması olarak görmek devri geçmiştir. Bu bir kötülere, sapıklara, sapkınlara, yokedicilere karşı hakikati, yaşamı, insanı savunacakların savaşıdır.
6 yaşındaki bir kıza ne/nasıl/ne hakla yapıldı? Konu bu.