Norma McCorvey, 1969 yılında üçüncü gebeliğini sonlandırmak için Teksas sağlık birimlerine başvurmuş fakat kürtaj talebi reddedilmişti. Çünkü o dönemde Teksas eyalet yasalarına göre kürtaj yalnızca annenin yaşamı tehlikede ise yasaldı. McCorvey, bunun üzerine, kürtaj yasağına karşı “Jane Roe” olarak hukuki mücadelesini başlattı. McCorvey ve iki kadın avukatı, Teksas yasasının anayasaya aykırı olduğu gerekçesiyle dönemin yerel bölge savcısı Henry Wade aleyhine ABD federal mahkemesinde dava açtı. Dava McCorvey lehine sonuçlanınca Teksas eyaleti, kararı Yüksek Mahkemeye taşıdı. Ocak 1973’te Yüksek Mahkeme, ABD Anayasasının Ek On Dördüncü Maddesinin Adli Yargı Hükmünün hamile bir kadının hamileliğini sonlandırma kararını koruyan bir “mahremiyet hakkı” sağladığına hükmeden kararı kaleme aldı. Böylece literatüre Roe v. Wade olarak geçen emsal kararda ABD Yüksek Mahkemesi kürtaj hakkının anayasal bir hak olduğuna ve eyaletlerin özellikle gebeliğin ilk üç ayında bu hak üzerine herhangi bir kısıtlama getiremeyeceğine hükmetmiş oldu.[1]
Yaklaşık 23 sene sonra 24 Haziran 2022 tarihinde ABD Yüksek Mahkemesi bir başka tarihi karara imza atarak Dobbs v. Jackson Kadın Sağlığı Örgütü hakkındaki kararıyla anayasal kürtaj hakkını fiilen iptal etti. Kararın iptali, yerli ve uluslararası birçok aktivist, kadın hakları toplulukları ve erişilebilir sağlık hizmetlerini savunan kuruluşlar tarafından öfkeyle ve hayal kırıklığıyla karşılandı.[2] Bu karar, aynı zamanda ABD’yi Polonya, El Salvador ve Nikaragua’dan sonra son yirmi yılda kürtaja ulaşım hakkında küresel eğilimin aksi yönünde hareket eden dördüncü ülke konumuna koydu.
Kürtaj üzerindeki sınırlamaların arttırılması ya da kürtajın tamamen yasaklanmasını isteyen Cumhuriyetçi Parti ve muhafazakâr dindar kesim açısından bir zafer olarak görülen Yüksek Mahkeme kararı aslında her eyaletin kürtaj konusunda kendi yasaklarını getirmelerinin önünü açmış oldu. Aralarında Arkansas, Louisiana ve Texas’ın da olduğu 13 eyalet, henüz Yüksek Mahkeme bir karara varmamışken, Yüksek Mahkemenin kararının ardından otomatik olarak kürtajın yasaklanmasını öngörecek kanunların hayata geçmesini kabul etmişti. Öte yandan Kaliforniya, New Mexico ve Michigan da dahil olmak üzere bazı eyaletlerin Demokrat Partili valileri, Yüksek Mahkemenin Roe v. Wade kararını iptal etmesi durumunda yasal kürtaja erişim haklarını garanti edeceklerini açıklamışlardı. Ağustos ayı başı itibariyle 10 eyalette kürtaj tamamen 4 eyalette ise altıncı haftadan itibaren yasaklanmış durumda. [3]
Şüphesiz, bu karardan öncelikle ve doğrudan etkilenecek olanlar ABD’li kadınlar olacak. Bu sebeple, sosyal medyada, haberlerde, söyleşilerde, bloglarda, forumlarda kısacası halkın sesi olabilen her platformda sık sık Amerikalı kadınların karar hakkındaki fikirlerini, karara verdikleri tepkileri, üzüntülülerini ve endişelerini okuyoruz. Anneler, kız çocuklarının gelecekleri için endişe duyduklarını gözyaşları içinde anlatıyor, feminist topluluklar eylemler düzenliyor, gençler karara imza atan yargıçların ev adreslerini internette paylaşıyorlar.[4] Verilen tepkilerin hepsinin gerekli, önemli ve tarihi olduğunun altını çizerek bu yazının ana karakterlerinin ABD’li kadınlardan daha fazlası olması gerektiğini düşünüyorum. Nitekim, 24 Haziran 2022 tarihinde ABD Yüksek Mahkemesi tarafından alınan karar, globalde bakıldığında ABD’li kadınların kürtaj hakkından daha fazlasını etkileyecek gibi duruyor.
Roe v. Wade kararı, 1973 yılında alındığında yalnızca ABD’li kişilerin hakları anayasal koruma altına alınmış oldu. Zira kararın hemen ardından ABD, diğer ülkelere sağladığı dış yardım fonlarının herhangi bir kürtaj bakımı için kullanılmasını yasakladığı bir Helms Değişikliği ve Mexico City Politikası kabul etti. Bu düzenlemelere göre, kürtaj hizmetleri, hamileliğin sonlandırılması için tıbbi ekipman alımı, kürtaj sonrası bakım ve danışmanlık ile kürtajın savunulması, dış yardım kapsamında sınırlandırıldı. Son yıllardaki verilere göre kürtaj karşıtı şartlı yardımın dünya çapında yaklaşık 2 milyon istenmeyen gebelik, 600.000 güvenli olmayan kürtaj ve yaklaşık 5000 istenmeyen ölüme sebep olduğu tahmin edilmektedir. [5]
Gelişmekte olan ve sağlık sektörünün devamlılığı için ABD finansal desteğine ihtiyaç duyulan ülkelerde ABD’nin kürtaj karşıtı yaklaşımının somut etkileri bu kadar belliyken, Roe v. Wade kararının iptali ile bu kürtaj karşıtlığı, şartlı finansal yardımın ötesine geçerek bu ülkelerdeki kürtaj karşıtı söylemlerin güçlenmesine sebep olacağını öngörmek zor değil.
Son 25 yılda, yoğun Katolik söylemleri bulunan ülkeler de dahil olmak üzere yaklaşık 50 ülkenin kürtaja yasal erişimi arttırdığını biliyoruz.[6] Uluslararası olarak bakıldığında kürtaja erişimin serbestleşmesi yönünde genel bir eğilim olduğu da aşikâr. Öte yandan, ABD’nin birçok yönden etkili bir ülke olduğuna şüphe yok. Kürtaja ulaşımın kolaylaştırılmaya çalışıldığı ülkelerde aktivistler ve hukukçular sık sık ABD’deki yasalara atıfta bulunuyorlardı. Roe v. Wade’in iptalinden sonra muhtemelen birçok ülkedeki kürtaj karşıtları aynı motivasyon ile ABD’deki değişiklikleri kürtaj karşıtı söylemlerini desteklemek için kullanacaklardır.
ABD Yüksek Mahkemesinin tarihi Roe v. Wade kararını iptal eden tarihi Dobbs v. Jackson Kadın Sağlığı Örgütü kararının sonuçları bu sebeplerle yakından takip edilmeli ve farklı coğrafyalardaki kadınların sağlığı ve güvenliği için farkındalığın arttırılması kadın hareketlerinin önceliklerinden biri haline gelmelidir.
[1] https://www.history.com/topics/womens-rights/roe-v-wade
[2]https://www.google.com/search?q=reactions+to+roe+v+wade+overturned&oq=reactions+to+roe+&sourceid=chrome&ie=UTF-8
[3] https://www.nytimes.com/interactive/2022/us/abortion-laws-roe-v-wade.html
[4] https://www.esquire.com/news-politics/a40408496/roe-v-wade-overturned-twitter-reactions/
[5] https://www.bmj.com/content/365/bmj.l4118.full
[6] https://www.bloomberg.com/news/articles/2022-07-08/us-joins-tiny-club-of-nations-in-curbing-access-to-abortion