Alzheimer hastası yaşlı kadının çocuklarıyla ve torunuyla olan hikayesi dönüyor ekranda. Haziran ayının sonlarındayız. Sıcaktan bunalmamak için pencereyi aralamışım, kombi çalışmıyor. Yeşim Ustaoğlu’nun 56. San Sebastian Film Festivali’nde en iyi film ödülü alan Pandora’nın Kutusu filmini izliyorum. Gregoryen takvim 2022’yi işaret ediyor. Biraz düşününce bu ortamda izlediğim şeyin film yerine futbol maçı olması gerektiğini fark ediyorum. Zira 2022 dörde bölündüğünde iki kalıyor. Neden sonra geçtiğimiz yaz Avrupa Şampiyonası takip ettiğimi anımsıyorum. Üzerinden sadece bir sene geçmiş, iki olmalı. Onun nedeni pandemiydi, peki ya şimdi? Turnuvaların düzeni mi bozuldu, yıllar birer birer kaymaya mı başladı?
Düzeni bozulan turnuvalar var, Dünya Kupası bunlardan biri. Ve fakat bu defa gerekçe covid değil, başka bir virüs. Rejimlere meşruiyet kaynağı olmaya başlayan uluslararası spor organizasyonları virüsü. Uzun oldu bu isim, şimdilik Katar diyebiliriz. Kapı pencere açmayla hissedilen hava esintisinin hiç etkileyemeyeceği kavurucu sıcaklıktaki körfez ülkesi. İşte bu nedenle kış aylarında düzenlenecek. Buna rağmen işçiler uzun saatler, mola vermeden çalışmak zorunda. Üstelik sendikalaşmaları yasak. Yedi yeni stadyum inşa edilmesi sürecinde binlerce işçi hayatını kaybediyor. İşçi sınıfıyla doğan oyunun en görkemli turnuvasının işçi ölümleriyle hafızamıza kazınacak bir yerde oynanacak olması yeterince korkutucu. Bu sene tanık olduğumuz Pekin’deki Kış Olimpiyat Oyunları’nı ya da Suudi Arabistan destekli LIV Golf Turnuvası’nı hesaba katınca belki de değil.
Katar’ın 2022 Dünya Kupası ev sahipliğini büyük bir coşkuyla anons etmişti Sepp Blatter. Aradan epey zaman geçti, Blatter’in sesi hala kulaklarımızda. FIFA, 2022 oylamasını Putin rejimini meşrulaştıran, para aklama, koltuk sağlamlaştırma ve ilişki geliştirme fırsatı olan 2018 Rusya ile aynı anda yapmıştı. Araştırmacı gazeteci Andrew Jennings “2022 oylaması zamanında yapılsaydı yarısının görevi bitmiş, öbür yarısı da ölmüş olacaktı. Sona yaklaşırken bir rüşvet daha kapmak istediler. Kupanın Katar’a verilmesi ise tam bir şaka. Bunu Arap ya da Müslüman karşıtı olduğum için söylemiyorum, ben sıcak karşıtıyım. Bu yaşlılar ortalığı batırdılar ve 2022’de o pisliği kaldırmak için orada bile olmayacaklar.” diyordu. İnsan hakları sicili hayli kabarık olan Katar için rüşvet iddiaları kimseyi şaşırtmıyor. Organize suç örgütü araştırmacısı Jennings’in çalışmaları ise sürekli spor takip edenleri bile şaşırtacak cinsten. FIFA’nın bir organize suç örgütünün tüm vasıflarını taşıdığını iddia eden İngiliz, bu iddiaları belgelerle destekliyor. Haziran 2016’da Sepp Blatter’i koltuğundan etmenin bedelini FIFA’nın Kirli Sırları isimli BBC belgeselinin ardından binaya giriş yapmasının yasaklanmasıyla ödüyor. Blatter, pisliği kaldırmak için ortalarda değil ama Katar hala masada ve her geçen gün acı gerçeğe daha da yaklaşıyoruz.
İşçi ölümleri, yolsuzluk ve rüşvet iddialarının karanlığından kafamızı kaldırdığımızda Katar’ın bulanık yüzüne rastlıyoruz. Al Thumama Stadyumu’nda Senegal – Hollanda maçıyla başlayacak turnuvaya yaklaşık dört ay kaldı. Ne var ki seyahat ve konaklama için paylaşılan bilgilere ulaşmak oldukça güç ve ulaşılabilenler de net değil. Anlayabildiği kadarıyla Avrupa’dan yola koyulacak taraftarlar için tarihin en pahalı dünya kupası olabilir. Alkol satışı yapılması beklenen iki büyük alanla ilgili uzun süredir kimse aydınlatılmazken maç esnasında alkol tüketimi hususunda yine detaylara yer verilmeyen, üstü kapalı açıklamalar yapılıyor. İlk “Carbon Neutral” dünya kupası olarak reklamını yapan Katar’ın yeni stadyumların yapımı aşamasında bu özelliğin yakınından bile geçemediği, sunulan raporların kimisinin yanlış kimisinin eksik olduğu belirtiliyor. Rusya’da FIFA’nın ihtiyaç olarak belirlediği sekiz stadyum yerine dokuz stadyum inşaatından buna da aşinayız. Katar, durumu biraz daha öteye taşıyarak organizatörlere hayalci beklentiler sattırmaktan çekinmiyor ve şeffaf raporlar sunmaktan geri duruyor. 21 Kasım – 18 Aralık tarihlerinde düzenlenecek turnuvanın FIFA resmi konaklama önerileri listesindeki otellerinin yarısı eşcinsel çiftlerin kalmasına müsaade etmiyor. Tıpkı sendikalaşma gibi ülkede homoseksüellik de illegal. “Biz nasıl ki herkese kucak açıyorsak buraya gelenlerin de bizim kültürümüze ve geleneklerimize saygıyla yaklaşmasını bekliyoruz.” şeklindeki açıklamalarının ardında LGBTQ+ bireyler için ne güvenlik garantisi sağlayan ifadeler ne de bununla ilgilendiklerini gösteren cümleler yer alıyor. Football v Homophobia’dan Lou Englefield’ın “Milyonlarca misafirin beklediği uluslararası bir spor etkinliği, kendilerini güvende ve hoş karşılanacağına dair haklı korkuları olan büyük bir azınlık gruba nasıl güven vermeyebilir? Biz böyle bir şey görmedik.” serzenişine katılmamak mümkün değil. Çünkü 90’lardan itibaren spor dünyasına damga vuran ekonomik küreselleşmeye alışmış olsak da böylesine belirsizlikler havuzunda yüzen bir turnuva kimse görmedi.
IOC, UEFA, FIFA derken son yıllarda ortaya çıkan belgelerle Pandora’nın kutusu çoktan açıldı. Umutla, heyecanla beklediğimiz organizasyonlar etrafa kötülük saçıyor. “Günümüzde spor bir oyun değildir. Futbol oyun olarak temiz ve güzeldir ama spor olarak kirli ve çirkindir.” diyen Metin Kurt haklıydı. Peki sporseverler olarak ne yapmalıyız? Maç saatinde sahaya odaklanıp kalan zamanlarda insan haklarından mı dem vurmalıyız? Küresel ölçekteki turnuvalar şikayetlerin dile getirilmesi için istemeden de olsa ciddi bir fırsat yaratıyor. Katar’ın yapılması önlenemedi ama hak arayanların sesini duyurması için 2022 Dünya Kupası istemeden büyük bir imkan sağlıyor. Futbol hiçbir zaman sadece futbol değildi. Saha içinde yaşananların saha dışında karşılığının olmamasına imkan yok. Yani futbol fazlasıyla politik ama Katar için futbol, futbola en uzak şey olabilir. Hayatımda ilk defa bu kupayı kış aylarında takip edeceğim. Pencere sıkı sıkıya kapalı ve üzerimde battaniye varken bulunduğum yer, Katar ilişkileri gittikçe sağlamlaşan Türkiye olacak. Her şeye rağmen yine Jennings’e kulak vereceğim: “Boykotun işe yaramayacağını biliyorum, çünkü insanlar sevdikleri takımları izlemek istiyor. Devrim yapamayız belki ama en kötü ihtimalle biraz eğleniriz.” Ben bu turnuvayı sahada inandıkları şey için savaştıklarını gösterecek, en azından bunu gösterme ihtimali olan futbolcular için, doğurabilecekleri en ufak ilham kaynağı için, Katar’ın ipliğini pazara çıkaracak aktörler için izleyeceğim. Filmin sonu yaklaşıyor, Blatter’e kapattığım kulaklarımda Alzheimer’a direnen Nusret’in sesi yankılanıyor: “Bırak beni dağıma gideyim, yoksa onu da unutacağım.” Dünya Kupası yok olmaya yüz tutmuş haliyle kapıda ama bırakın futbola bakalım, yoksa onu da unutacağız.