Muhalefetin, bu günlerde görünür olabilen yegâne politika üreticisi K. Kılıçdaroğlu’nun “arabada ÖTV indirimi” vaadi kimi çevrelerce “popülist bir ekonomik vaat” olarak değerlendirilirken kimi – çoğunlukla muhalif- çevrelerce de “iklim krizini görmezden gelen, gerekli vizyondan yoksun bir seçim hamlesi” olarak nitelendi. Avrupalı sosyal demokratlara yapılan atıflar ile desteklenen bu eleştiri, aynı zamanda “küçük bir ekonomik sınıftaki sınırlı bir grubu hedef alan ve toplu taşıma yatırımları ile karşılaştırıldığında oldukça verimsiz bir politika” olarak da değerlendirildiği birçok yan itirazı gündeme getirmeye devam ediyor. Bu kısa metin, muhalefetin ve iktidarın üzerine tekrar eden tartışmalar yürütmeye ihtiyaç duymadığımız, iklim değişikliği karşısında politika üretmeme tavrının analizini içermiyor. Bu metin, Türkiye’deki kurumsal siyasetin, küresel iklim krizi karşısındaki politikasızlığının yaratacağı geniş çaplı doğal ve insani felaketlere de odaklanmıyor, zira çöküşün eşiğinde olan global ekosistemimizin katmerlenen problemleri üzerine bir tahlil gerektirmeyecek kadar berrak ve Ege-Akdeniz yangınlarından, tüm metropollerimizin yaşadığı mikro-iklim krizlerine kadar geniş çeperlerde hemen herkes tarafından hissedilebiliyor. Bu metin, Türkiye’nin, iklim krizine karşı politika üretmeyen siyasi aktörlerin bu tavrını sürdürmesi halinde karşılaşacağı tablonun jenerik bir analizini ortaya koymayı hedefliyor.
1. Türkiye’nin Çoklu Krizinde Küresel İklim Krizini Konumlandırmak
Diagram-1 (Tooze, 2021)
Adam Tooze tarafından oluşturulan bu basit ve kapsayıcı çoklu-kriz şemasına baktığımızda, “global polycrisis” ile ilintili temel birçok fenomenin ve alakalı yan-krizlerin direkt olarak iklim krizi ve net sıfır karbon politikalarıyla beraber okunması gerektiği çıkarımını yapabiliriz.1 Bunun yanında, gıda krizinin her ne kadar yukarıdaki şemada doğrudan bağ kurulmasa da iklim temelli en kritik risklerden birisi olduğunu söylemek hatalı olmayacaktır.
Diagram-2: Türkiye’nin Çoklu Krizi
Tooze’nin Batılı okuyucu için hazırladığı bu şemayı Türkiye için sınırlı bir alanda yeniden formüle etmemiz gerekirse çöken tarım politikaları yüzünden kapıya dayanan gıda krizi, kalkınmayı ve materyal üretimini 21. yüzyıl gerçekliğinden uzaklaştıran yatırımları, her gün büyüyen enerji krizi, ihracatta beklenen küçülme, finansman ve girdi problem sıkıntısı gibi birçok günlük yaşamı etkileyen sorunun diğer siyasi ve ekonomik faktörleri de göz ardı etmeden iklim krizi ile ilintili olduğunu ifade etmek hiç de zor olmayacaktır. Nitekim, buradan iklim krizi ve Türkiye’ye dair tartışmanın en çetrefilli kısmına, iklim krizinin ekonomik ve siyasi bağlamdan uzaklaştırılmasına çıkıyoruz, bu probleme ve sonuçlarına önümüzdeki bölümde değineceğiz. Kısacası, Türkiye bağlamı için şematize edebileceğimiz çoklu-krizin, salt siyasi-ekonomik-sosyal bir ağda değil aynı zamanda iklim arka planına da haiz bir alanda karşımıza çıktığı barizdir.
2. Bağlamından Uzaklaştırılmış Bir Tartışma
İklim krizine dair tartışmanın uzak bir geleceğin projeksiyonu üzerine odaklandığı Türkiye’de, yeşil politikalara geçişin önemine dair bir kamuoyu fikri dahi yok. Öyle ki ÖTV indiriminin yaratacağı ekonomik yükün aslında toplu taşıma yatırımları için kullanılabileceğine dair yapılan metaforik karşılaştırmalar dahi CHP’ye yakınlığıyla bilinen Twitter trolleri ve parti figürleri tarafından “komünist fikirler” olarak değerlendirildi. İklim krizine dair fikir ne olursa olsun konunun ekonomik ve sosyal yatırımlar ile alakasını görmezden gelen iki cephe iklim krizi karşısında politikasızlığın -ki bu politikasızlık, maksimalist veya inkarcı ayrı ajandalar ile örneklendirilebilir- ayrı tezahürlerini sunmaya devam ediyor.
Ana muhalefet liderinin, Türkiye’nin arabalılaşması yönündeki azmi birçok örneğiyle vaki. Ama strateji ama inançları nedeniyle bu konuda da “kamucu” bir imaj takınmayı seven Kılıçdaroğlu’nun ekonomi anlatısına da bu “toptan zenginleşme” ve “eşit dağıtım” mesajı hakim. Kazanması halinde ülkeyi ekonomik darboğazdan kurtarmak için ciddi bir sınav verecek olan muhalefetin planı üzerine düşündüğümüzde elimizde birkaç kurmayın çelişkili ifadelerinden başka bir veri yok. Halihazırda uluslararası yatırım ölçütlerinde bir metrik hale gelen “iklim temelli riskleri elimine edebilme”, “enerji güvenliği”, “gıda güvenliği” ve “su güvenliği” gibi unsurları değerlendirdiğimizde muhalefetin er ya da geç bir iklim politikası belirleme zorunluluğunda olduğunu biliyoruz. Olası Millet İttifakı/Altılı Masa iktidarında ister kalkınmacı kanat ister liberal kanat ekonomi politikalarında baskın gelsin ortak söylemin “uluslararası yatırımcı çekme” üzerine odaklandığı bir atmosferde, muhalefetin planının inandırıcılık kazanabilmesi için bir iklim ajandası ortaya koyma zorunluluğu ise gayet net. Ayrıca ve maalesef, bu iklim krizine yönelik politika geliştirme zorunluluğunun belki de en korkutucu ve tartışması hafif kısmı. Hızla ormansızlaşma, denizlerinde yok olma ve su krizine sürüklenen -aslında sürüklenmiş- ülkemiz, çökmekte olan ekosistemi için yarın değil, tam olarak bugün gerçekçi ve güçlü politikalara ihtiyaç duyuyor.
1 Bakınız: Tooze, Adam. “Chartbook #130 Defining Polycrisis- From Crisis Pictures To The Crisis Matrix.”. sdamtooze.substack.com, 2022, https://adamtooze.substack.com/p/chartbook-130-defining-polycrisis. Accessed 1 Aug 2022.