Kimse Özür Dilemezse Ben Dilerim

“Yayımlayacağımız yazıların içeriğini seçimin sonucu belirleyeceği için her zamanki yazı ajandamızı toparlayabilmek adına kısa bir süreliğine ara vermek durumundayız. Çok daha güzel günlerde görüşmek üzere🫶🏻”[1]

Evimiz/portalımız arete, 2023 Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekilliği Seçimleri sürecinin belirsizliği nedeniyle ve bu sözlerle yayınına kısa bir ara vereceğini 13 Mayıs günü duyurdu. Haklıydı(k). Çünkü aylardır süregelen, mayıs ayında gündelik rutinimizi iyiden iyiye alıkoyan, 14 Mayıs’taki birinci turun gerçekleştiği hafta sonunda ise artık başka bir şey yapmaya, okumaya, ilgilenmeye bile izin vermeyen bir seçim süreci yaşıyorduk. “Yüksek doz heyecan ve düşük doz endişe” içeren bir dalgaya kapıldığımız seçimin hemen ardından yazarlar için masa başına kapanıp bir yazı yazmak, okurlar içinse sakince odaklanıp bir yazı okumak, sonuç ne olursa olsun mümkün olmayacaktı.

İTÜ Mimarlık Fakültesi’nde birinci sınıfların temel eğitim proje stüdyosuna giriyorum. Altını çizerek ders yerine stüdyo kelimesini kullanmamın da nedeni var. Proje stüdyoları haftada iki gün sabahtan öğleye kadar uzanan (ve stüdyo saatleri ötesinde sürekli iletişimi de getiren), entelektüel ve politik araştırmalar, deneysel üretimler yaptığımız ve tartıştığımız, konvansiyonel ve hiyerarşik bir yürütücü-öğrenci ilişkisinin ötesinde soru sormayı ve aktif katılımı tetikleyen, birlikte keşfedilen, Paulo Freire’nin “Problem Tanımlayıcı” radikal eğitim modeline göz kırpan özerk bir atmosfere sahip. Çoğunluğunun ilk kez oy kullanacağı, doğduklarından itibaren mevcut iktidar gerçekliği dışında bir şey görmeyen, üniversite yaşantılarına maddi kaygılar gölgesinde başlamak zorunda kalan, toplum katmanları içerisinde en yüksek muhalif duruş ve değişim arzusuna sahip yaş grubundan öğrencilerin aktif bileşenini oluşturduğu bir mekanın da bu politik dalgadan etkilenmemesi düşünülemez. Yine henüz çoğunluğunun ikametlerini İstanbul’a almadığının ve oy kullanmak, sandık görevlisi olmak için memleketlerine gideceklerinin bilincinde olarak 13-14 Mayıs hafta sonunu paydos kabul ettik. Öğrencilerin henüz dönmemiş olmasının ötesinde “ya kutlamadan sabahlayacağımız ya da yorgunluk ve üzüntüden depresyona savrulacağımızın” kabulüyle ya nasip ya kısmet dedik ve pazartesi günkü stüdyoyu da çevrimiçi yapmaya karar verdik. 13 Mayıs akşamında ise, enformel iletişim kanalımız olan WhatsApp grubumuza şu notu düşerek iletişime arete misali kısa bir ara verdim:

“Birçoğunuz ilk defa oy kullanacaksınız, seçimlerin sizler ve hepimiz için bir demokrasi şöleni havasında geçmesini diliyorum, 15 Mayıs’ta güzel bir enerjiyle buluşmak üzere 🫶🏽”

15 Mayıs, hepimiz için “ya kutlama ya depresyon spekturumu”nda arada bir yerde asılı kaldığımız, allak bullak olduğumuz bir durum yarattı. Kutlama havasından çoktan uzaklaştık ancak bir iki gün içerisinde kolektif biçimde yeşeren (bu kolektivitede ortalarda görünmeyen siyasetçilerin pek etkisinin olmadığını, arete’nin 15 Mayıs tarihinde hislere tercüman, yeniden kenetleyen bir tweetle[2] görevini yaptığını, kapıldığımız dalganın birinci tura göre “daha yükselen dozda endişe ve azalan dozda heyecan”a dönüştüğünü eklemem gerek) 28 Mayıs-ikinci tur ümidi ile depresyona da savrulamadık. İki haftalık bu süreçte arete’de dükkan kapalı kalmaya devam etti, stüdyoda ise bahar yarıyılını tamamlayacağımız, oldukça yoğun geçecek son iki haftamıza girdiğimiz için öğrenciler İstanbul’a geri dönmek, zihinlerini tam olarak toplayamasa da stüdyoya devam etmek (ve 28 Mayıs’taki ikinci tur için belki de tekrar memleketlerine geri dönmek) durumundaydı. Profesyonel kişiliklerinin ve bir insan olarak kimliklerinin biçimlendiği en önemli evre olan üniversite yaşantılarının ilk yılı, bir önceki paragrafta belirttiğim sıkıntılar yetmezmiş gibi seçim sürecinin hayatımızı neredeyse bir aylığına rafa kaldıran etkisiyle tamamlanıyordu. Bu, manevi yoğunluğu baskın olsa da maddi karşılığı da bulunan bir etkiydi. Belki de artan endişe dozunun ve 28 Mayıs’ta yarıyılın/stüdyonun tamamlanmış, artık yalnızca dönem teslimi için görüşülecek olmasının etkisiyle, 27 Mayıs’ta WhatsApp grubuna hiçbir not yazmadım.

28 Mayıs ve sonrası hepimizin malumu. Günlerimizi büyük düş kırıklıkları, ortalarda görünmemeyi “nasıl olsa birkaç güne alışırlar” taktiği uyguluyorlar diyeceğim kadar abartan ve sonrasında müzmin muhalif olma görevine devam etmeyi pişkince kabul eden siyasetçiler ve bozgun psikolojisiyle sorumlu avına çıkan veya geriye dönük analizler batağına saplanan kitlelerle geçiriyoruz. Bir Türkiye siyasi tarihi klasiği olarak herkesin son derece başarılı bir sonuç elde ettiği, bırakalım istifayı sorumluluk kabulü ve özrün dahi akla gelmediği[3] bu “hayat memat seçimi”nde değişim isteyen, bunun için çabalayan ancak başaramayan bir birey olarak kişisel sorumluluğumu üstleniyorum. Üniversite hayatını çok daha dertsiz, tasasız yaşamak ve bu ülkede kendine bir gelecek görebilmek, kurabilmek isteyen, yönetişim pratikleri ve toplumsal dinamiklere adına güncel ve evrenseli yakalayan bir yaklaşımı hak eden öğrencilerim, sizlere en azından üniversite hayatlarınız boyunca bunu sunamayacak olmamızın derin üzüntüsünü taşıyor ve sizlerden içtenlikle özür diliyorum.


[1] https://twitter.com/areteportal/status/1657305292902748161?s=61&t=EAA2X8m8gPWylXJ31jVNzw

[2] https://twitter.com/areteportal/status/1658054220077998080?s=61&t=EAA2X8m8gPWylXJ31jVNzw

[3] Parti içi yıpratıcı tartışmalar bir yana, HDP ve YSP’nin öz eleştiri niteliğindeki parti meclisi sonuç bildirisinin bu yorumuma istisna oluşturduğunu belirtmem gerekiyor.

Erenalp Büyüktopcu

Erenalp Büyüktopcu

arete E-Bülten Aboneliği

Haftalık E-Bültenimize abone olun, her pazar günü bir önceki haftanın içeriklerinden derlediğimiz mail e-posta kutunuzda olsun.