Neredeyse bir yılı doldurduğumuz yolculuğumuzda size arete’nin editörleri olarak bir “Merhaba!” deme gereğini hissettiğimiz üçüncü yazımız. Dolayısıyla her şeyden önce, çok özlediğimiz bu satırlara bir aylık aranın ardından dönüşümüzün şerefine, sizlere gönülden bir merhaba.
arete’nin durup soluklanmadan paylaştığı son yazının tarihi 12 Mayıs’tı. Bu tarih, üzerinden tam bir ay geçmiş olmasının haricinde hepimizin büyük umutlarla, yer yer ne olacak kaygısıyla, analizler okuyarak ve anketler takip ederek geçirdiği o uzun sürecin sonuna, yani 14 Mayıs seçimlerinin hemen öncesine tekabül ediyordu.
Biz de ülkenin kaderini tayin edecek konuma yerleştirilen, yüz yıldır süregelen tarihin anlatısını bir milat gibi ikiye böleceği algısı yerleşen bu seçime dair oluşan rüzgarı dağıtmamaya özen gösterdik. Her ne kadar bu seçimle kazanabileceğimizin ne kadar kısıtlı olduğunu, sonrasında hala esaslı bir mücadelenin bizleri beklediğini biliyor olsak da kazanarak bir yerden başlayacağımızı umduk.
Bu kritik tarihin yarattığı belirsizlik, sonrasında neler yazacağımız konusunda da bilinmezlikler barındırdığı için bir süre köşemize çekilip beklemeye karar verdik. Bu sürede de çok daha öncesinde yazdığımız pek çok yazının gerek muhalefetin gerek iktidarın tekrarlı hata ve ihlalleriyle haklı çıkarak çok kez okunduğunu görerek mutluluk duyduk. Sizden uzak kaldığımız dönemde en çok okunan üç yazımız şunlar oldu:
Ancak haklı çıktığımız noktaların yanında yanıldığımız noktaları belirtmeyi bir gereklilik olarak görüyoruz. Seçim sonucuna dair beklediğimiz tablo bu vahametin yakınında dahi değildi. Bu yanılgıya sebep olan teorik temellerimizi sorgulamaya başladığımızı ve gelecek dönemlerde bu sorgulamalara arete’de daha çok yer vereceğimizi belirtmek isteriz.
Ne var ki seçim sonucuna dair daha da vahim olan, bu tablonun sorumluluğunu üstlenmesi gereken aktörlerin meydandan kaçması, hatalarını itiraf etmekten imtina etmesi, hatta daha da ileri gidip kontrolden çıkarak bu başarısızlıklarından kazanımlar devşirmeye çalışmaları ve buna ikna olmayanlara parmak sallamaları oldu. Türkiye toplumunun taleplerini ve mücadelelerini görmezden gelerek ezberlenmiş kavramlarla seçim çalışmaları yürütmeleri yetmezmiş gibi turuncu koltuklardan kalkmamak adına toplulukları çaresizliğe iten bu aktörleri bir sorgulama malzemesi haline getirmezsek bizi daha iyi bir gelecek beklemeyecek.
arete editörleri ve yazarları olarak geçtiğimiz neredeyse bir yılda benimsediğimiz ve aşama aşama genişlettiğimiz “itiraz” alışkanlığını bu sebeple daha da güçlendirmek ve toplumsal muhalefet bakış açımızı sorumlu aktörlerin sorumluluk almasına yönelik gerçekleştirmeyi amaç edindik. Çürümüş iktidar düzeninde şikayet edilen liyakatsizlik, koltuk sevdası, paternalizm, hizipçilik gibi köhne, demokrasiye aykırı unsurları muhalefet tarafında da aleni şekilde gördük. İşte yeni dönemde bilhassa buna itiraz ediyoruz.
Gelgelelim 15 Mayıs günü sabahında yaptığımız kısa açıklamada da belirttiğimiz gibi, bu ülkenin bizle var olduğunu ve bizle var olageleceğini biliyoruz. Bu sebeple de bu düzen eliti siyasetçilerinin arkasında bir gölge unsuru olmayı reddediyoruz. Farkındayız ki temsil sisteminde görev alan siyasetçiler adil, özgür ve yaşanılabilir bir hayat için yöneteceğimiz araçlardır. Burada tartıştığımız konuların ortak paydası bu fikre hizmet edecektir. Temsilin köklerinin her beş yılda bir gerçekleşen seçim rüzgarlarına değil, halkın katılımının ta kendisine dayandığını daha çok hatırlayacak, bu yönergede temsil mekanizmalarını harekete geçirmek için daha aktif rol alacağız.
Adil bir düzen istiyorsak siyasetçilerin bizi bir meşruiyet aracı haline getirmesine daha fazla göz yummadan onların pasifliğindeki meşruiyet eksikliğini yüzlerine vurmak durumundayız.