Geri Dönmek: Peki Hiç mi Özlemiyorsun?

Hemen herkesin Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en kritik seçimi diye adlandırdığı –bence tartışmalı– 14 Mayıs 2023 seçimlerine neredeyse bir ay kaldı. Çocuğundan yaşlısına herkes seçim konuşur vaziyette. Böyle bir ortamda başka bir şey üzerine yazmayı denemek bile oldukça zor. Öte yandan bu noktadan sonra sunulacak herhangi bir siyasi tahlilin, öngörünün ya da argümanın da pek bir kıymeti yok doğrusu. Adaylar ve listeler belirlendi, seçim diskuru da tahmin edildiği gibi daracık bir alana sıkışıp kaldı: Erdoğan giderse ülke kurtulur mu mahvolur mu?

Bu basit çerçevede herkes kararını çoktan vermiş durumda zaten. Bir aylık süreçte Erdoğan giderse vatanın, milletin, dinin de elden gideceğini düşünen kimseyi aksine ikna edemezsiniz. Bunun tersi de geçerli. Bugün itibariyle Erdoğan’a oy vermeyi düşünmeyen kimse, bu bir ayda ne olursa olsun, 14 Mayıs sabahında gidip Erdoğan’a mührü basmayacaktır. Bu demek değil ki seçimin sonucu da şu andan belli. Benim şahsi fikrim, seçimin sonucunu seçim günü yaşanacak (1) sandık güvenliği zaafları, (2) azınlık köylerindeki kolluk kuvvetleri destekli demokrasi sabotajları ve (3) YSK gibi meşru siyasi tahakküm araçlarını kontrol altında tutan Erdoğan’ın anayasaya aykırı hamleleri belirleyecektir. Son olarak, İnce ve Oğan’ı kendi minik teşkilatları da dahil olmak üzere kimse ciddiye almıyor. Bu iki aday toplamda yüzde 2-3 civarlarında bir oy alacaktır, sosyal medyada bu kişileri destekleyenlerin çoğunluğu da direkt ilk turda Erdoğan’a oy verecektir.

Bu kadar seçim konuşması yeter de artar. Ben bu yazıda seçim sonrasıyla ilgili sunulan vaatlerden birine değinmek istiyorum. Kılıçdaroğlu’nun seçim vaatleri arasında “Yurt dışındaki Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı gençlerin geri dönmek isteyeceği bir ülke yaratma” sözü bulunuyor. Ben son iki yıldır ve en az önümüzdeki beş yıl daha lisansüstü eğitimim için ABD’deyim. ODTÜ’deki son yılıma kadar yıllarca arkadaşlarıma ve hocalarıma “Ben yurt dışına gitmek değil, burada kalıp burası için mücadele etmek istiyorum” dedim. Fakat mezuniyet yılıma girdiğimde her şey çok farklı gelişti. Şimdi de yurt dışındayken “Geri dönecek misin?” diye soranlara “Pek düşünmüyorum.” diyorum. Tabii ki bu düşüncem de bir anda yüz seksen derece değişebilir. Türkiye’nin Erdoğan’dan kurtulması bu fikir değişikliği için olmazsa olmaz gibi gözüküyor. Ama bu tek başına yeterli olur mu emin değilim. Bu yazıda geri dönmenin ne anlama geldiğini, nasıl gözüktüğünü tartışmaya çalışacağım.

Yurt dışına gerek yüksek tahsil için gerekse kısa dönemli öğrenci değişimi amacıyla T.C. vatandaşlarının gönderilmesi yeni değil. Batı’yı görüp, içselleştirip, kendi değerleriyle harmanlayarak ülkeye dönecek gençlerin yol gösterici olması fikri, Cumhuriyet’in ilk yıllarından beri milli eğitim programının en önemli temel taşlarından biri. Özellikle Türkiye’deki modern akademinin kurucu figürleri ve saygın bilim insanları bu model çerçevesinde yetişmiş kişiler. Öte yandan gidip de dönmemek fenomeni görece yeni. Özellikle son yıllarda yurt dışında eğitim imkanlarını değerlendiren T.C. gençlerinin aklındaki öncelik ülkesine nasıl daha faydalı olabileceğini öğrenip geri dönmek değil gittiği yerde bir şekilde kalıcı olmak.

Bunun başlıca müsebbiplerinden biri pek tabii AKP iktidarı ve Erdoğan diktatörlüğü. Ülkenin her geçen gün gerek ekonomik gerek de sosyal olarak içinde yaşanılamaz hâle gelmesi gençlerin geri dönme motivasyonu bulmasına yardımcı olmuyor. Fakat bir kere dışarıda yaşamaya alışınca da Türkiye’de Erdoğan’dan daha büyük tarihsel, kültürel ve yapısal problemlerin olduğunu anlıyorsunuz. Bu tıpkı ilk defa aile evinden taşınıp kendi evinizde yaşamaya başlamanız gibi. Aslında bu iki örnek arasında sandığınızdan çok daha fazla benzerlikler mevcut. Aile evinden taşınıp geri dönüp baktığınızda sadece sizi boğan, asla tasvip etmeyeceğiniz, gereksiz bulduğunuz birçok alışkanlığı ve ilişki dinamiklerini fark etmekle kalmıyorsunuz; aynı zamanda kişisel özerkliğinizi kazanıyor ve kendinizi daha iyi tanıyorsunuz. Fakat tabii ki aile evinden taşınmak her zaman güllük gülistanlık da değil. Tüm bunlar aynı zamanda size daha fazla finansal sorumluluk yüklüyor; sırf ailenin bir ferdi olduğunuz için size sağlanmış olan, hak etmek için hiçbir şey yapmadığınız konfor alanınızı kaybediyorsunuz ve pek tabii ki ailenizi, onlarla olan sevgi bağınızı ve iletişiminizi özlüyorsunuz. Yurt dışına taşınmak da tıpkı böyle. Tıpkı aile evine dönmek gibi, ülkeye geri dönmek de her zaman daha kolay ve tatlı geliyor ama bunun bedeli olarak kişiliğinizden ve özgürlüğünüzden vereceğiniz tavizleri kabullenemiyorsunuz.

Peki daha az baskıcı, daha az kısıtlayıcı, daha fazla özgürlüğünüze saygı duyan ve sizi teşvik eden bir ülke olsaydı dönmek daha kolay olur muydu? “Daha az zor olurdu” diyebilirim, fakat yine de kolay olacağı konusunda şüphelerim var. Millet İttifakı’nın yurt dışındaki gençlere vaatleri de tıpkı bu çerçevede. Zorunlu askerlikten kurtulmak, her an hukuksuzca yargılanabilirim endişesine sahip olmamak, iş sahibi olmak için torpil peşinde koşmamak, hobilerimize yönelik harcamaları ekonomik endişeler duymadan yapabilmek gibi düşünceler Türkiye’ye dönmeyi daha az öcü yapıyor.

Yine de geri dönersem kaybedeceğim önemli şeyler mevcut. Birincisi, gerek Millet İttifakı’nı oluşturan bileşenlerin çizgileri ve milletvekili aday listeleri, gerekse AKP ve Erdoğan’dan devralınacak siyasi, kültürel ve ekonomik enkazın büyüklüğü bana bu vaatlerin kısa veya orta vadede gerçekleşme ihtimalinin çok düşük olduğunu düşündürtüyor. Buradaki aşırı mütevazı lisansüstü öğretim görevlisi maaşımla Türkiye’deki tam zamanlı çalışan tanıdıklarımdan çok daha fazla ekonomik refaha ve özgürlüğe sahibim. Türkiye ne kadar büyük ölçüde ileri atılım yaparsa yapsın bana aynı standardı sunabilecek noktaya gelir mi emin değilim. İkincisi, geri kalan her şeyin eşitlendiğini düşündüğümüz durumda bile, bir akademisyen olarak burada sahip olabileceğim imkanların yüzde onuna dahi Türkiye’de sahip olmam mümkün değil. Bu kısmen Türkiye’nin akademik planlaması ve YÖK gibi bir garabetin tahakkümüne bağlı olsa bile, kısmen de yapısal olarak belli bir akademi kültür birikiminin yokluğundan kaynaklanıyor. Sadece geçtiğimiz iki yılda burada tanıştığım dünyaca ünlü profesörlerin, katıldığım konferansların, içinde bulunduğum yayın imkanlarının ve yükseköğretimin kalitesi için harcanan para ve emeğin; Türkiye’deki en iyi üniversitelerde bile kırk yıl hocalık yaparak yanına yaklaşamayacağımı biliyorum. Buradan bakınca daha net görüyorum ki, maalesef, Türkiye’de bizim üniversite diye adlandırdığımız yerler – ki periferideki ufak tefek üniversitelerden değil, büyük şehirlerdeki köklü üniversitelerden bahsediyorum – buradaki akademik aktiviteyle kıyaslandığında orta-üst karar bir liseden fazlası değiller. Şartlar böyleyken Batı’da akademinin bir parçası olmuş genç akademisyenler için Türkiye’ye dönmek (seçimin sonucu ve sonrasındaki gelişmeler ne olursa olsun) akademik kariyerleri açısından devasa bir geri adım gibi gözüküyor.

“Peki Mert, hiç mi özlemiyorsun”? Elbette özlüyorum. Fakat yerleri, ana dilinde iletişim kurmayı, kültürel ortaklıkları ve gündemi değil. Ailemi ve kökleri yıllar yıllar öncesine dayanan dostluklarımı özlüyorum. Bu açıdan bakınca da dönmek çok mantıklı gelmiyor. Arkadaşlarımın neredeyse tamamı son birkaç yıl içinde zaten dünyanın dört bir yanına saçıldı; Türkiye’de kalanlarsa ilk fırsatta gitmeyi kolluyorlar. Aileme gelince… Gerçekçi bir şekilde düşündüğümde benim burada kalıcı bir akademik pozisyon bulmam ve kalıcı oturum izniyle ailemi de buraya getirmem, Türkiye’ye dönüp aynı düzeyde refaha ve saygınlığa sahip olabileceğim bir akademik pozisyon bulma ihtimalimden daha yüksek. Onları ayda yılda bir Türkiye’de ziyaret edeceğime burada ziyaret etmeyi tercih ederim – en azından emekliliklerinin geri kalanını onlar da biraz kafa rahatlığı ve ekonomik refahla geçirirler. Bunlar bazılarınıza çok kişisel paylaşımlar gibi gelebilir, ama şu an yurt dışında olan her genç neyden bahsettiğimi gayet iyi biliyor.

Mert Karaca

Mert Karaca

arete E-Bülten Aboneliği

Haftalık E-Bültenimize abone olun, her pazar günü bir önceki haftanın içeriklerinden derlediğimiz mail e-posta kutunuzda olsun.