Asfalttan yansıyan temmuz sıcağına daha fazla dayanamayıp şuradan bi’ yerlerden soğuk bir limonata alalım diye koşarak kendimizi Amerikan banliyölerinin alameti farikası, o dev zincir bonmarşelerden birine atıyoruz. Hızlıca iki şişe kapıp koşar adım jet kasalara yöneliyoruz. Eşim ödemeyi yaparken ben de “Bu ara ne kadar çok şekerli içecek tükettim” diye düşünüyorum, etrafa bakınarak. Sonra bi’ an kafamı kaldırıp asla alışamamama rağmen sıra beklememek için kullanmaya devam ettiğim jet kasaların bir ayna gibi seni sana izleten kamera sistemiyle göz göze geliyorum. Her seferinde beni “aldıklarımı şöyle yavaş yavaş koyayım da bir şey çaldığımı sanmasınlar” kaygısıyla, “kafamı fazla kaldırmayayım da yüz tanıma teknolojisi kullanıyorlarsa yüzümü tam da tanıyamasınlar” stresi arasında sıkıştıran bu ekranla göz göze gelmek, birden Avrupa Yakası replik hafızamı aktive ediyor: LOKMAMI MI SAYIYORSUN SEN BENİM? Tam da şekerli içecek tüketimimdeki artışın bir vicdan azabı gibi içime çöktüğü sırada, benim bile tam olarak hatırlayıp ortaya koyamayacağım bu veriye malum mağaza zincirinin yüz tanıma teknolojisini kullanarak gün gün, mililitre mililitre, kalori kalori sahip olabilmesi ihtimali çark ediyor, vicdan azabım hiddete dönüşüyor:
LOKMAMI MI SAYIYORSUN SEN BENİM?
Kaynak: Avrupa Yakası 131. Bölüm – atv – YouTube
Evet pek çok mağaza ya da süpermarket zinciri gerçekten lokmalarımızı sayıyor. Kullandığımız mağaza/market indirim kartlarından mağaza içi yüz tanıma sistemlerine, hangi ay ne tükettiğimizin bilgisine bizden kat kat fazla sahipler. İyi haber şu, Fight for the Future’ın başlattığı kampanya kapsamında yukarıda bahsettiğim mağaza zinciri, yüz tanıma teknolojisini kullanmayacağına dair geçtiğimiz yıl kamuya bir nevi söz vermiş.[1] Ben de eve gidip ya bunlar hakikaten saydılar mı acaba benim lokmamı diye araştırınca buldum. Yani o gün kimse lokmalarımı saymamış (kocamın da saymadığını varsayıyorum) ama zaten bu yazının asıl motivasyonu benim lokmalarım değil.
Lokmalarımızın sayılmasını (ne mağazalar ne de kocalarımız tarafından) asla normalleştirmememiz gerektiği gerçeğini bir kenara koyarak yüz tanıma teknolojisinin tüketim alışkanlıklarımızı manipüle etmenin de ötesinde zalimliklere gebe olduğunu, eğitildiği veri setlerindeki asimetrileri doğrudan yansıttığını ve dezavantajlı grupları daha yüksek oranla yanlış tanıdığını ya da hiç tanıyamadığını, kolluk kuvvetlerinin bu teknolojiyi “suçlu avı” için kullandıklarında %98’lere varan oranda yanlış sonuçlar aldığını,[2] ama bazılarımızı bu kadar tanıyamayan ya da tanımamazlıktan gelen bir teknolojinin bazılarımızı haddinden iyi tanıdığını en az bir kaç yıldır biliyoruz.
Bunları yazarken, sinematik bir referansla gözümde, kurbanının her anını kayıt altına alıp arşivleyen takıntılı bir sapığın, rutubetli bir evin bodrum katındaki sıvaları dökülmüş duvarlara iliştirdiği binlerce fotoğrafın oluşturduğu bir kolaj canlanıyor. Hatta bu sinematik referansı okuyucuya da aktarabilmek için metin istemlerinden görüntü oluşturan yapay zeka botlarından biriyle bir imaj yaratıyorum.
Kaynak: Sinem Görücü & Midjourney işbirliği
Washington Post, geçtiğimiz kasım ayında İsrail’in Filistin halkına uyguladığı ve şiddeti gittikçe artan gözetim rejimi üzerine hazırladığı haberde, [3] bir yüz tanıma programı olan Blue Wolf’u deneyimlemiş eski İsrail askerlerinin tecrübelerine de yer vermişti. Askerlerin aktardığına göre İsrail Savunma Kuvvetleri, halihazırda kullandıkları gözetleme teknolojileri bir yana, ihtiyaçları olan veri setini doğrudan askere toplatabileceklerini düşünmüş, en çok Filistinli fotoğrafı çekip Blue Wolf’a yükleyen askerlerin ödüllendirildiği yarışmalar düzenlemişti. Blue Wolf’tan, kontrol noktalarındaki yüz tanıma sistemlerine, İsrail’in büyük yatırımlar yaptığı “akıllı” kent projelerine kadar bir kısmı gizlilik içerisinde sürdürülen bu çok katmanlı gözetim rejiminde ve sistematik olarak yerinden edilme sürecinde, bugün özel hayatın gizliliği Filistinliler için artık bir hak bile değil zira değil her lokmaları, her nefesleri kayıt altına alınmak isteniyor.
Son iki yılda, sivil toplum gayretleri ve özellikle 2020’de George Floyd cinayetiyle iyice hiddetlenen kamuoyunun yoğun baskısı neticesinde dezavantajlı grupların halihazırda uğradığı zulümleri katmerleyen yüz tanıma teknolojilerinin hükümetlere/kolluk kuvvetlerine/ordulara satışını birer birer durduran ABD merkezli teknoloji tekelleri, zulmün parçası olmaya başka kanallar üzerinden devam ediyorlar. [4][5]
Blue Wolf’la ilgili tecrübelerini aktaran askerlerin, her Filistinlinin belki yüzlerce belki binlerce gizli çekilmiş fotoğraflarının olduğu bu sistemi “Filistinli Facebook’u” diye tanımlaması, Facebook’un Filistinli aktivistlerin hesaplarına uyguladığı çevrimiçi sansürle doğrudan ilişkili. Bugün, bir Filistinlinin Google’ın herhangi bir ücretli servisinden bile yararlanamaması[6], Google’ın İsrail’in insan haklarını hiçe sayarak elde ettiği bu büyük veriyi ve en nihayetinde de gözetim rejimini güvene almak için yaptığı 1.2 milyar dolarlık bulut bilişim (cloud computing) anlaşmasıyla (Project Nimbus) doğrudan ilişkili.
Beni bu hafta bu yazıyı yazmaya iten şeylerden biri, geçtiğimiz hafta “Apartheid’e Teknoloji Yok” [7] sloganıyla sokağa çıkan teknoloji emekçilerinin malum projeye karşı örgütlendikleri için iki yıldır yaşadıkları baskıya ve hatta bazı çalışanların başka ülkelere sürülmesiyle sonuçlanan yıldırma sürecine rağmen[8] gösterdikleri dayanışmaydı. Tam da bu dayanışmanın içimi doldurduğu umut kırıntılarıyla yazının başına oturacaktım ki mail kutuma gözetleme rejimlerinin bir diğer kalesi İran’dan, kadınların kamusal alanlardaki başörtüsü zorunluluğuna biat ettiklerinden emin olmak için ahlak polislerinin yüz tanıma teknolojisi kullanmayı planladığı haberi düştü.[9]
Kaynak: Google & Tech Workers With Community Demand No Tech For Apartheid! Cancel Project Nimbus : Indybay
Molla rejiminin son yıllarda kontrol altında tutmakta gittikçe daha çok zorluk çektiği İranlı kadınlar bu yıl, rejimin Ulusal Tesettür ve İffet Günü ilan ettiği 12 Temmuz’da zaten bir süredir devam eden bir sivil itaatsizlik eylemi olarak ülkenin dört bir yanında başörtülerini çıkarmış, rejime meydan okumuştu.[10] Eylemleri hafife almayan otoriteler ikna ve zorlama ekseninde şiddeti değişiklik gösteren bir takım yöntemlere başvurdular ve öyle görünüyor ki en sonunda çareyi yapay zekada buldular. 2015’te biyometrik kimlik kartı kullanımına geçerek vatandaşların iris taramalarını, parmak izlerini ve biyometrik yüz verilerini kimlik kartlarına işlemeye başlayan İran, geçtiğimiz yedi yılda milyonlarca vatandaşın biyometrik verisini çoktan cebine koydu.[11] Hal böyle olunca, veri elde hazır olunca, e teknoloji de halihazırda geliştirilmiş kenarda bekliyor olunca, ülkedeki güç dengeleri de istediğin atı istediğin yöne koşturmaya müsait olunca, teknolojinin zulümle el ele yürümesi için ortada hiçbir engel kalmıyor. O eskimiş, kokuşmuş totaliter rejimlerine son teknoloji bir format atıp, yollarına öyle devam ediyorlar sadece.
Bir teknoloji ürününün aracılık edebileceği eziyetleri anlamaya çalışırken hep ilk şunu soruyorum:
Bu teknoloji en çok hangimizden nefret ediyor?
En dezavantajlı olanlarımızdan.
En çok zulüm gören, tahakküm matrisinin[12] halihazırda en ucunda yaşayanlarımızdan.
[1] https://www.banfacialrecognition.com/stores/
[2] Metropolitan Police’s facial recognition technology 98% inaccurate, figures show | The Independent | The Independent
[3] Israel escalates surveillance of Palestinians with facial recognition program in West Bank – The Washington Post
[4] Microsoft to end investments in facial recognition firms after AnyVision controversy – The Verge
[5] Amazon will block police indefinitely from using its facial-recognition software – CNN
[6] Paid app availability – Google Play Help
[8] Google Employee Who Played Key Role in Protest of Contract With Israel Quits – The New York Times (nytimes.com)
[9] Iranian authorities plan to use facial recognition to enforce new hijab law | Iran | The Guardian
[10] Activists urge Iranian women to publicly unveil to protest crackdown | Reuters
[11] Iranian authorities plan to use facial recognition to enforce new hijab law | Iran | The Guardian
[12] The Matrix of Domination and the Four Domains of Power (blackfeminisms.com)