Çevre facialarında rekordan rekora koşarken, cebimizden saat başı irili ufaklı Çernobil’ler çıkarırken, dere ıslahlarını konuşmak anlamsız görünebilir. Ama söz konusu derelerimiz olduğunda, “akan sular” ister istemez duruyor -taşıyor mu desek? Özellikle de ciddi şekilde su kıtlığı yaşayacak ülkeler arasındayken, derelerimize ettiğimiz muameleye dikkat etmezsek, bedelini çok ağır şekillerde ödeyeceğiz, ödüyoruz da.
İsminde bile meymenet yok! Çağımızın o kifayetsiz muhteris insanı dereyi “ıslah” edebileceğine inanıyor. Taşkın koruma tesisleri de deniyor bu yapılara. DSİ yani Devlet Su İşleri, bu yapıları kendi internet sitelerinde övüne övüne sergiliyor. İsteyenler DSİ’nin sitesine girip bakabilir. Ben yine de bu şaheserlerden birkaçını sizlerle paylaşayım.
Yukarıdaki fotoğraf Borçka’daki bir ıslah çalışmasından… Duvarlar yetmemiş, derenin içini de betonlamışlar. Çünkü ne kadar çok beton dökülürse, taşkınlardan o kadar korunmuş oluruz, öyle değil mi? Tabii ki, hayır. Ama hiç değilse, sel anında “şırıl şırıl” akan dereyi seyredebilmek için şezlonglarımızı koyacak yerimiz var. Teşekkürler DSİ!
Bu da birkaç gün önce selin vurduğu ve barınaktaki kafeslerde köpeklerin boğularak öldüğü (öldürüldüğü) İnebolu’dan bir fotoğraf. Beton duvarların iki yanında gördüğünüz açıklık, aslında güzel bir taşkın alanıymış. Ama betonlamak varken, doğal taşkın alanlarına neden ihtiyacımız olsun?!DSİ’nin sitesinden görmek isteyenler için de bazı örnekler:
- Hopa Pınarlı, Çimenli ve Sugören: https://bolge26.dsi.gov.tr/Haber/Detay/1429?fbclid=IwAR03-NJ42rfuQ11SpuureVj99BlP2US5LDzf_y9ixr9LMw9eQlUsTPEQudc
- Hopa Sugören: https://bolge26.dsi.gov.tr/Haber/Detay/2218?fbclid=IwAR3vhLG2RdVvGMttYVYmc6cRtn8Yx6bkBPA558JSJ5R1elxWW-WXJF09RMM
DSİ’nin görevi, bildiğimiz kadarıyla, akarsuları ve su kaynaklarını bilimsel, ekolojik bir bakış açısıyla yönetmek, küresel iklim değişikliğiyle mücadele kapsamında su tüketimini ve su kaybını minimuma indirecek projeler üretmek, insanları ve bu ülkede yaşayan canlıları taşkınların yol açacağı risklerden koruyabilmek. Ama görünen o ki, DSİ daha çok “taşkın önleme” bahanesiyle derelerimizi betonlamanın derdinde. Bu yapıların taşkınları önlemekten çok uzak olduğunu anlamak için fotoğraflara birkaç saniye bakmak yeterli. Ama fotoğrafla olmaz derseniz, dereleri halihazırda betonlanmış olan İnebolu, Bozkurt ve Hopa’da yaşanan sel felaketlerini hatırlayabilirsiniz.
Sellere karşı bir işe yaramadığı defalarca kanıtlanmış olmasına rağmen, ülke çapında betonlanmayan dere kalmadı neredeyse. Duvarlar yükselmeye devam ediyor. Bu duvarlar kimi yerlerde o kadar yüksek yapılıyor ki, dereye hayvanlar, çocuklar düşüyor, bir daha da çıkamıyor.
Rize Fındıklı’da dereye düşüp ıslah duvarları yüzünden çıkamayan bir karaca, Milli Parklar yetkilileri tarafından kurtarıldı. – 21 Haziran 2022 – Foto: Büşra Babalık
İşin ilginç yanı, çok büyük tahribatlara yol açan, dere ekosistemlerini sonsuza dek yok eden, derelerin toprakla, insanla, hayvanlarla bütün irtibatını kesen bu ıslahlar, ekoloji platformlarının dahi her nedense pek ilgisini çekmiyor. Dereler söz konusu olduğunda genelde HES’ler konuşuluyor, ama sıra ıslahlara gelince herkes sus pus.
Seller, tıpkı depremler, tornadolar gibi doğal olaylar. Selleri felaket haline getiren biziz. Artık sayısını takip dahi edemez hale geldiğimize göre, sel felaketlerine alışmaya başladığımızı rahatlıkla söyleyebiliriz. Oysa hatalarından ders çıkaran toplumlar felaketlere alışmaz. Bunun yerine doğal gerçeklikleri olduğu gibi kabul eder, felaketlere karşı önlem alır.
Avrupa ülkeleri, 2030’a kadar, toplamda 25 bin kilometre boyunca nehirlerini tamamen özgürleştirme kararı aldı. (Buradan ulaşabilirsiniz) Nehirler üzerindeki bütün duvarlar, barajlar ve setler teker teker, bütün maliyetler göze alınarak yıkılıyor. Böyle bir şeyi durduk yere neden yapıyorlar peki? Çünkü bu yapıların bir işe yaramadığını gördüler. Küresel iklim değişikliğiyle beraber, nehirlerin ne kadar hayati olduğunu gördüler. Biyoçeşitliliğin yaşam demek olduğunu, gelecek olduğunu gördüler. Suyun beton ve enerjiden daha kıymetli olduğunu gördüler. Keşke örnek alsak.
Örnek almak bir yana, aynı yanlışlarda bir değil beş değil on değil bin defa ısrarcı olmaktan bir türlü vazgeçemiyoruz. Bu durum artık iyi niyet sınırlarının ötesine geçiyor. Yapılanları “yanlış” gibi masumane bir tanımlamayla açıklamak giderek zorlaşıyor. Devletin resmî kurumlarının, hiçbir işe yaramayan, akarsu ekosistemlerini yok eden, bizi sellerden koruyan doğal taşkın alanlarını tamamen tahrip eden bu uygulamaları inatla sürdürmesi karşısında insanın nutku tutuluyor. Artık nedenlerini açıklamaya çalışmak da anlamsız belki. DSİ bir suç makinesine dönüşmüş durumda.
Birileri bu gidişata dur demeli. Beton duvarlar yıkılmalı. Dere yatakları ve doğal taşkın alanları derhal eski haline döndürülmeli. Kamulaştırmalarla dere yataklarındaki bütün binalar yıkılarak güvenli alanlara taşınmalı. Dere yatakları ve taşkın alanları üzerinde yapılaşmaya kesinlikle izin verilmemeli. Kendimizi gerçekten sellerden korumak istiyorsak eğer, derenin olanı dereye geri vermekten başka çaremiz yok. Bunları biz yapmazsak, doğa er ya da geç mutlaka yapacak. Doğanın bunu bizim yerimize yapmasına izin verirsek, sonuçları bizim için çok daha vahim olacak.