Felaket öncesi alışkanlıklarını belirleyen güç yapılarının felaket esnasında ve sonrasında etkili olduğunu söylemek mümkün. Sermaye/işveren ve işçi arasındaki ilişkiler de deprem sonrası aynı eksende -ancak çok daha korkunç suretlerde- şekillenmeye devam ediyor. Kahramanmaraş depremi ve artçılarının bu bağlamda emek gücüne ve emekçilerin yaşamlarına yönelik etkilerini irdelemek için bu dosyayı açma ihtiyacı hissettik.
Depremi takip eden üçüncü haftaya girmişken, “sosyal devlet”in muhtemel işsizlik ve toplu işten çıkarmalarla ilgili bir açıklaması henüz bulunmuyor. Buna karşılık sosyal medyadan ve fısıltı gazetesinden anlaşıldığı kadarıyla uzun vadede on binlerce kişinin işsiz kalma riski içerisinde olduğunu, kimilerinin depremin daha ilk günlerinde işsiz kaldığını gözlemliyoruz.
İçinde bulunduğumuz, ihmaller ve ihlallerle nüfusun büyük bir kısmını etkileyen felaketin, sermaye açısından da zorlu bir sürecin başlangıcı olduğu apaçık ortada. Mevcut imkanlarını ve gücünü aynı şekilde muhafaza etmeye çalışacak olan sermayenin bu muhafaza teşebbüsü bağlamında birtakım stratejik ve politik değişikliklere gideceği keza aşikar. Bu değişiklikler, topluma en çok istihdam kapasitesinde ve istihdam şartlarında meydana gelecek revizyonlarla yansıyacak.
Veri toplama, istatistik tutma, verileri işleme akabinde bilgiye dönüştürme ve analiz yapma gibi süreçler hem uzun vadeli bir zamansal planlama hem de profesyonel birikim gerektirdiğinden, arete’nin yaklaşımını da göz önünde bulundurarak kalkışacağımız bir çalışma olmayacak. Bu çeşit analizleri araştırma kurum ve kuruluşlarına, bağımsız organizasyonlara, sendikalara, emekçi gruplarına ve siyasi partilere bırakıyoruz. arete olarak çabamız, bu toplumsal değişimin bireyler ve bireyleri çevreleyen sosyal oluşumlar üzerindeki etkilerini hikaye anlatıcılığı metoduyla gözler önüne sermek olacaktır. Nitekim, aktaracağımız hikayelerin yaşamlara dokunan yeni alanları göz önüne serme konusunda kritik olacağı kanaatindeyiz.
Bireylerin tüm sosyal ilişkilerden soyutlanarak bir veriye dönüştürülmesiyle bireysel buhranların toplumsal boyuttan soyutlanması tehlikesini içinde barındıran büyük veri anlayışına karşılık hikaye anlatıcılığının bu süreçte faydalı olacağını düşünüyoruz. Bu duruş istatistiki bilginin ve analizin etkisini yadsımamakla beraber insan hikayelerinin daha geniş çeperlere ulaşan farklı anlatılarını kurgulayarak farklı seslere erişimi kolaylaştırmak amacındadır. Biliyoruz ki bireylerin ve toplulukların hikayeleri onları şekillendiren büyük olayların göstergeleridir. Bu noktada, bireye dair olan belleğin topluma da ait olduğunu, dolayısıyla tüm kişisel deneyimlerin politik olduğunu savunuyoruz.
Mevzubahis deneyimleri ele alırken kimliklerin iç içe geçmişliğinin göz önümde bulundurulması gerekmektedir. Başka bir deyişle, sınıf, etnik köken, cinsiyet, cinsel kimlik, dil, din, dini mezhep, bedensel yeterlik, vatandaşlık statüsü vb. faktörlerin bir veya birden çoğu bir arada tek bireyin kişisel deneyimlerine nüfuz etmektedir. İstihdam krizi hikaye anlatıcılığına soyunmak, tüm bu faktörlerin oluşturduğu kimliklere hassasiyet göstererek azınlık önceleyici ve bireyin biricikliğini temel alan bir yaklaşımla ele alındığı müddetçe amacına ulaşacaktır. Bu vesileyle çoğu zaman istatistiki analizin kapsamına giremeyen veya sesleri bu bağlamda duyulmakta zorlanan kayıtsız işçilerin, kuir emekçilerin ve saldırı altındaki kadın işçilerin, depremle daha da zorlaşacak hayatlarının derinlemesine incelenmesi ve duyurulmasının hayati önem arz ettiğini hatırlatmak isteriz.
Göz göre göre gelen felaketin ve sonrasındaki ihmallerin yarattığı atmosferde, istihdam kaynaklı sorunlarla belki de en çok yüzleşip en az sesinin duyulacağını düşündüğümüz eğitim, sağlık, turizm ve perakende market sektörlerinin çalışanları başta olmak üzere bu süreçte mağdur olan tüm işçileri arete editörlerine ulaşmaya ve hikayelerini anlatmaya davet ediyoruz.
Sözlerimizi, depremi 72 saat takip etmeden işten çıkarılan Adıyamanlı bir işçinin sözleriyle bitiriyoruz: “Yengem ölenler kurtuldu diye sabaha kadar sayıkladı. Haklı mı bilemem ama haksız çıkması için çok fazla insana gerek var.”