Ne yazık ki içinden geçtiğimiz son derece sancılı sürecin sorunları sayfalarca, günlerce yazsak bile bitecek gibi değil. Ben bu yazıda bu sorunlardan en büyüklerinden birine, deprem bölgesindeki evi yıkılan, hasar alan ya da geçirdiği travma sonucu tekrar evine giremeyen depremzedelerin başka illerde barınacak yer bulma konusunda mücadele etmeye mecbur kaldıkları fiziksel, psikolojik ve finansal zorluklara çözüm önerileri sunmaya çalışacağım. Bu sorun aynı zamanda üniversitelerde yüz yüze eğitimin durdurulması pahasına boşaltılan KYK yurtlarıyla ve deprem bölgesi dışındaki şehirlerde adeta çıldırmışçasına yükselen emlak piyasasıyla da doğrudan ilintili. Dolayısıyla son zamanlarda kamuoyunda çokça konuşulması da kaçınılmaz oldu.
En çok dillendirilen önerilerden biri boş duran konutların kamulaştırılmasına yönelikti. Buna sosyalist devlet modeli çözümü adı verelim. Benim de şahsi fikrim bu sorunun en adil ve insancıl çözümünün bu olacağı yönünde. Fakat içinde bulunduğumuz kapitalist düzende bunun gerçeklikten çok uzak bir beklenti olduğunu da hatırlamakta fayda var. Bu çözümü gerçekçi bulmayan ya da bu çözüme yanaşmak istemeyenler için piyasa çerçevesinde kalacak iki çözümden daha bahsedeceğim. Bunlara minimal devlet modeli çözümü ve kapitalist sosyal devlet modeli çözümü isimlerini verelim. Benim bu yazıda göstermeyi hedeflediğim iki şey mevcut: (1) Bu üç model arasında uygulaması en kolay, verimliliği en yüksek ve toplumsal adaleti en çok gözeten model sosyalist model. (2) Sosyalizme mesafemizi koruyup kapitalist sınırlar içinde kalmak istesek bile, AKP’nin ortaya sunduğu KYK yurtlarında geçici barınma ve ivedi toplu konut inşası gibi çözümlerden çok daha iyi seçenekler mevcut.
Başlamadan önce şunu hatırlatmakta da fayda var: Diğer her felaket için olduğu gibi, depremde de can ve mal kaybına karşı yapılacak en iyi müdahale önleyici tedbirlerdir. Yozlaşmanın ve kâr hırsının yerine bilimsel birikimin ve kamu yararının gözetilmesiyle gerçekleştirilecek şehir planlamacılığı ve yapılaşma doğal felaketlere karşı her zaman izlenecek ilk ve tek yol olmalıdır. Ne yazık ki geçmişte bu yolu izlemedik ve bugün çok büyük bir barınma kriziyle karşı karşıyayız. Bu durumu çözmek için ne yapabiliriz?
Minimal devlet modelinde bu sorunun çözümünün sorumluluğu büyük oranda bireylerin üzerinde olacaktır. Günün sonunda, depreme dayanıksız evde yaşaması ya da deprem sigortası yaptırmaması için kimse vatandaşın kafasına silah dayamamıştır. Hatta ve hatta, fay hattı üzerindeki şehirlerde yaşayıp yaşamama kararı da tamamen şahıslara aittir. Böyle bir felaket durumunda ilk ve en sıklıkla başvurulması beklenen çözüm sigorta şirketlerinden alınacak ödemelerle vatandaşların kendilerine yeni bir ev ve hayat kurması olacaktır. Eğer sigortanız yoksa yahut sigortadan aldığınız ödeme yeni emlak piyasası fiyatlarını karşılamıyorsa, yıkılan evinizin üstüne bir bardak soğuk su içip evsizlik de dahil elinizde kalan seçenekleri gözden geçirmeniz gerekecektir. Bu modelde devletin sizin ve piyasanın kararlarına müdahale etme yetisi gibi vatandaşlara sağlayacağı koruma da çok kısıtlı olacaktır. Yapabileceği en iyi şey size gerek duymanız hâlinde sigorta şirketlerine karşı vereceğiniz hukuki mücadelede adil yargı kurumları temin etmektir. Bu modelde, sadece bir bireyden fazlası olmayan vatandaş, hem kendi önleyici tedbirlerinden ve kararlarından sorumludur, hem de afet sonrası göğüs germesi gereken ev sahiplerine, emlakçılara, konut ve sigorta şirketlerine karşı tek başınadır. Yardım için ulaşabileceği tek mekanizma gönüllü sivil toplum kuruluşlarıdır.
Kapitalist sosyal devlet modelinde ise, ki bu modelin T.C. devleti ve onun şu anki hükümetinin de içinde bulunduğu model olduğunu hatırlamakta fayda var, devletin yapabilecekleri bir önceki modele göre daha fazladır. Yine de devletin bu modelde de serbest piyasa fiyatlandırmasını etkileyecek ve mülk sahibini kararlarını kısıtlayarak mağdur edecek herhangi bir adım atamayacağını unutmamak gerekir. Bu modele bağlı olan bir hükümetin bence sunabileceği en iyi çözüm şudur: Kısa vadede, deprem bölgesi dışındaki şehirlerde evini markete çıkaran satıcıların evlerini satın alarak ödemesi makul bir bedel karşılığında depremzedeye kiralamak ya da uzun vadeye yayılmış faizsiz bir ödeme planıyla bu evi vatandaşa satmak. Uzun vadede ise, deprem bölgelerinin yeniden inşası için kamu kaynaklarını kullanarak buralarda yapılan konutların, o bölgede daha önce yaşamış ve depremden dolayı bölgeden taşınmak zorunda kalmış vatandaşlar öncelikli olacak şekilde uygun fiyatlı satışlarını sağlamak. Bu şekilde hem piyasadaki satıcı mağdur edilmez, hem depremzedeler kısa ve uzun vadede barınma krizi yaşamaz, hem de kamu kaynakları zaman içinde geri yerine konulur. Burada altını çizmemiz gereken çok önemli bir nokta var: Tüm bunların mümkün olması için yeterli kamu kaynaklarına sahip olmak ve bu kaynakların en verimli şekilde, on yıllarca ilerisini planlayarak yönetilmesi elzem.
AKP hükümetinin gerek kısa vade çözümü olan çadır ve konteyner kentler ve boşaltılan KYK yurtları, gerekse uzun vade çözümü olarak aceleye getirilecek toplu konut yapılaşmaları bu sunduğum çözümlerin çok gerisinde kalmakta. Bunun birden fazla nedeni var: (1) İçinde bulunduğumuz bu süreç acı şekilde gösterdi ki T.C. devletinin kamu kaynakları trajikomik ölçüde kısıtlı. (2) Erdoğan’ın tek adam rejiminin bekası için ortaya konulan ideolojik mücadele kamu yararını çok ciddi şekilde zedeliyor. Medyadaki karikatürize sansür girişimleri, depremzedelere yönelik kolluk kuvvetleri ve yargı yoluyla gösterilen sopalar, toplumsal öfkenin dağıtılması ve kanalize edilmesi için desteklenen ırkçı ve ayrımcı provokasyonlar ve tabii ki üniversitelerde öğrencilerin bir araya gelmesine yönelik engelleme girişimi bunun en somut örnekleri. (3) Afet bölgesinin yeniden inşası süreçlerinde kamu kaynaklarının doğru kullanılacağına olan güven neredeyse toplumun tüm kesimlerinde sıfır. AKP’nin karnesine bakılırsa yapılacak bu toplu konutlar yandaş çeteler tarafından, gereğinden daha fazla maliyetle ve gereğinden daha düşük kalitede inşa edilecek.
Üçüncü çözüm ise sosyalist devlet modeli. Sosyalist bir devlette böylesine bir yıkıma neden olan piyasa şartları ve kâr hırsı zaten olmazdı. Ayrıca sosyalist bir devlette kamulaştıracak boş konut da olmazdı. Fakat diyelim ki bu depremden sonra sosyalist devrim oldu ve böyle bir barınma kriziyle karşı karşıya kaldık. İzlenecek yol çok kısa ve net: Kendi ihtiyacından fazla konuta sahip olan kişilerin deprem bölgesi dışındaki boş konutları kamulaştırılarak depremzedelere bedelsiz tahsis edilir. Bu süreçte deprem bölgelerinin yeniden inşası ise varlık vergisiyle oluşturulan kamu kaynağıyla gerçekleştirilir ve yapılan konutlar bölgeye geri dönmek ya da ilk defa taşınmak isteyen vatandaşa bedelsiz verilir.
Fark edeceğiniz üzere, birinci modelde birey tek başına çok güçsüz ve muhtemelen sivil toplumun kısıtlı kaynakları da bunu tersine çevirmeye yeterli değil. İkinci ve üçüncü modellerde ise kamu kaynağının kullanımı gerekiyor. Bu noktada üçüncü modeli ikinciden daha iyi kılan üç şey mevcut: (1) Üçüncü modeldeki çözümler için gereken kamu kaynağı ikinci modele kıyasla çok daha düşük. Hatırlayın, sosyalist modelde fazla evi olanın evini direkt kamulaştırıyoruz, kamu kaynağını kullanarak satın almıyoruz. (2) Üçüncü modelde kamu kaynağının yaratılması için kullanılacak vergi düşük ve orta gelirli vatandaşı ve depremzedeyi mağdur etmeyecek, sadece çok varlıklının cebini yakacak. İkinci modeldeki çözümün bedeli ise tüm vatandaşların sırtına vergi yükü olarak binecek. (3) Üçüncü model depremden etkilenenlerin refah düzeyine zarar vermezken, milli kaynakların yeniden dağıtılmasıyla da ekonomik açıdan daha adil ve stabil bir toplum yaratacak. İkinci model ise depremzedeye geçici bir finansal rahatlama sağlasa da zaman içinde verdiği parayı geri alacak, aynı zamanda da depremzedeyi dezavantajlı kılan ekonomik yapının sürekliliğine katkıda bulunarak yapısal çözümü engelleyecek.
Daha söylenecek çok şey var. Ne mutlu ki söyleyenler de bir o kadar çok. Umuyorum ki her geçen gün yükselen bu itirazın sonunda AKP gidecek, sosyalizm gelecek.