Birazcık Hayvan Olalım!

Yeteri kadar insan olduk. İnsan olmanın bütün hallerini yaşadık, yaşıyoruz. Muhteşem tablolar resmettik, tüyleri diken diken eden senfoniler besteledik, gözleri yaşartan kitaplar yazdık. Ay’a insanlar, Mars’a robotlar, galaksinin uç noktalarına mekikler yolladık, devrimler yaptık, zaferler kazandık… Öte yandan, başka canlılarla bir arada yaşamayı, dünyayı onlarla paylaşmayı öğrenemedik hâlâ. Hem birbirimize hem bütün dünya canlılarına etmediğimiz kötülük kalmadı.

Geçen yılın sonunda Gaziantep’te yaşanan talihsiz bir olaydan hareketle, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan sokak hayvanlarının toplatılması talimatını verdi. Bu talimattan beridir, hâlihazırda zor koşullarda yaşam savaşı veren hayvanlar, ülkenin dört bir yanında türlü işkencelerle toplanıyor, ölüm ve eziyet çukuru olan buz gibi beton barınaklara kapatılıp aç susuz bırakılıyor, durumu fırsat bilen bazı gözü dönmüş canilerce zehirleniyor, dövülüyor, derileri yüzülerek öldürülüyor. Ayrıca bazı cinslerin yasaklı, psikopat ilan edilmesiyle beraber, bu türlere karşı katıksız bir nefret ve korku pompalanıyor.

Oysa bu hayvanları üreten, ticari malmış gibi çoğaltıp satan, birbirleriyle dövüştüren biziz. Yavruyken aldığı köpeğini karanlık bir odada aç bırakan, çiğ et yedirip, her gün defalarca dövüp, elektrik verip, kedileri parçalatarak vahşiliği öğreten de. Merdiven altlarında, evlerin bodrumlarında, dükkân depolarında dışkı, idrar, pislik içinde doğurttuğu hayvanların çığlıkları duyulmasın diye ses tellerini veterinerlere kestiren de bunu yapan veterinerler de insan. Sosyal medya hesaplarında birbirinden güzel fotoğraflarını koyduğu cins cins kedileri, köpekleri, kuşları, sürüngenleri uluorta satan da, satın alan da, bu suçlara göz yuman da. Çocuğunu yaz tatilinde eğlendirsin diye bir heves sahiplendiği köpeğini kedisini tatil sonunda sokağa atan da, tecavüz eden, iç organlarını parçalayıp ölümüne sebep olan da, yakıp, bağlayıp, asıp, boğazlayan da bu zalimliklerin hiçbirini denetlemeyip cezalandırmayan da insan. Yasalarla belirlenmiş kısırlaştırma, bakım, tedavi görevini yıllardır ihmal eden, sokaktaki hayvan sayısının artmasına neden olan, şikâyetler artınca kamyonlarına doldurup dağ başlarına savuran, açlıktan birbirlerini parçalamalarına, yaban hayatını tehdit etmelerine sebep olan belediyeleri de insanlar yönetiyor. Ama nasıl olduysa, insanın yarattığı cehennemin sorumlusu hayvanlar oldu.

Cehennemin ateşi yeterince yakmıyormuş gibi, son dönemde birileri, çocukların arkasına sığınarak sokak hayvanlarını hedef göstermeye başladı. Bu zalimlikler için dernekler kuruldu, uygulamalar türetildi. Yurtdışından açıldığı tespit edilen HAVRİTA uygulaması, Türkiye’deki sokak hayvanlarını ve hayvanseverleri fişliyor. HAVRİTA’da fişlenen hayvanların birkaç gün içinde cesetlerine ulaşılıyor. Hayvanlar her gün zehirlenerek, asılarak, dövülerek, işkenceyle katlediliyor… Hayvanseverler ve hayvan özgürlükçüleri de bu fişlemelerden nasibini alıyor. İzmir’de besleme yapan bir ailenin üç üyesi bir cani tarafından katledildi.

Son birkaç gündür, hayvan hakları savunucuları ve hayvanseverler HAVRİTA uygulamasına karşı adeta ayaklanmış durumda. Uygulamanın derhal kapatılmasını, kurucularının ve azmettiricilerinin yargılanmasını istiyorlar. Yetkililerin, adeta terör saçan bu uygulamayı kapatmak için neyi beklediğini anlamak zor…

5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu’nun 4. ve 6. Maddeleri gayet açık:

“Bütün hayvanlar eşit doğar ve bu kanun hükümleri çerçevesinde yaşama hakkına sahiptir.

Sahipsiz hayvanların da, sahipli hayvanlar gibi yaşamları desteklenmelidir. Hayvanların korunması, gözetilmesi, bakımı ve kötü muamelelerden uzak tutulması için gerekli önlemler alınmalıdır.” – Md 4

“Sahipsiz veya güçten düşmüş hayvanların en hızlı şekilde yerel yönetimlerce kurulan veya izin verilen hayvan bakımevlerine götürülmesi zorunludur. Bu hayvanların öncelikle söz konusu merkezlerde oluşturulacak müşahede yerlerinde tutulması sağlanır. Müşahede yerlerinde kısırlaştırılan, aşılanan ve rehabilite edilen hayvanların kaydedildikten sonra öncelikle alındıkları ortama bırakılmaları esastır.” – Md 6

Yapılanlar Hayvan Hakları Kanunu’yla da sınırlı değil. Fişlemeler, bireylerin özel hayatına saldırı niteliği taşıyor. Hayvanlar üzerinden toplumu kaosa sürüklemek terörizm değilse nedir? Köpek besliyor diye insan öldürmek ne ara suç tanımından çıktı? Tüm bunlar kanunlar hükmünde suç teşkil etmektedir ve yargılamalara tabi olmalıdır.

Hayvanlara karşı işlenen suçlar bu topraklar için yeni bir şey değil elbette. Sadece artık bu suçlardan haberdar olmak daha kolay. Sokak hayvanları meselesi artık yaratılmış bir sorun haline geldi. Neredeyse bütün şehirlerde sağda solda biten inşaatlar yüzünden hayvanların yaşam alanları hızla yok oluyor. Kısırlaştırma görevinin uzun yıllardır ihmal edilmesiyle, sokaklarda hayvan popülasyonu sürekli artıyor. Çözülmek bir yana, sorun gün geçtikçe daha da büyüyor, büyütülüyor. Ama 2020’li yıllarda, saf kötülüğün bu kadar organize hale gelebilmesi, bambaşka boyutta bir utanç kaynağı. Bu kahredici olayların sokak köpekleriyle sınırlı kalmayacağını tahmin etmek zor değil. Sıra kedilere de gelecek, sonra kuşlara, çocuklara, kısacası, yaşama hakkı olan ne varsa hedefte.

Oysa, çok çetrefil bir hâl aldıysa da çözüm o kadar da zor değil. İşe, sokak hayvanlarının sorunlarını çözmekle başlamamız gerekiyor. Öncelikle yanlışların geri dönüşsüz şekilde düzeltilmesi şart. Bu da topyekûn kararların alınması, yasaların yeniden düzenlenerek cezaların arttırılmasıyla, en önemlisi hem belediyelerin hem de bireylerin hayvanlara karşı eylemlerinin sıkıca denetlenmesiyle mümkün. Hayvan ticareti durdurulursa, hayvan dövüşleri yasaklanır, bu dövüşleri düzenleyenler cezalandırılıp tedavi edilirse, cins hayvanların üretimi ve satışı engellenir, hayvan sahiplenenlerin sokağa hayvan bırakmalarının önüne geçilirse, belediyeler kısırlaştırma, sahiplendirme, bakım, tedavi, rehabilitasyon ve kayıt altına alma görevlerini layığıyla yerine getirirse, çocukların hem doğa hem hayvanlarla ilişkilerini geliştirecek eğitim ve çalışmalar yapılırsa bu işin çözülmemesi için hiçbir sebep yok. Elbette bütün sıkıntılar bir anda yok olmayacaktır, bazı aksaklıkların yaşanması da kaçınılmaz. Ama hem insanlar hem hayvanlar için daha huzurlu, sağlıklı ve güvenli bir ortam yaratabilmek, yani bir arada yaşayabilmek o kadar da imkânsız değil.  Sokakta hayvan olmamasını sağlamak yerine, sokağı hem insanlar hem hayvanlar için daha yaşanabilir, güzel bir hâle getirmemiz gerekiyor.

Neler yapılması gerektiği belli de nasıl olacağı hep bir muamma. Her hâlükârda, hayvanlar konusunda daha yapıcı çözümler aramak zorundayız. İşin aslı, bu sorunları aşmanın yolu, insani özelliklerimizi biraz geri planda tutup hayvani özelliklerimizi ön plana çıkarmaktan geçiyor. Başarıya ulaşmak için olup bitene bir sokak köpeğinin, bir kuşun, bir kirpinin gözünden bakabilmek yeterli aslında. Bunu becerirsek, çözümün gözümüzün önünde şekillendiğini fark edeceğiz.

Hiçbirimiz bir balinanın, bir sinekkuşunun, bir gergedanın yaşadığı gibi yaşamıyoruz. Hayvanlar yaşamayı bir sanat haline getirmişken, biz insanlar yaşama sanatından hiç ama hiç anlamıyoruz. Böyle olunca, bir arada var olma becerisi gibi basit bir eylem bile hayal olarak kalıyor. Oysa yaşamak bu kadar zor değil, olmamalı. İnsan olmanın pek bir cazibesi kalmış gibi gözükmüyor. Birazcık hayvan olmalı belki.

Karçal dergisi için hazırladığım bu yazı, rahatsız edici içeriği ve sert üslubu sebebiyle yaklaşık dört aylık emeğim hiçe sayılarak reddedildi. Keşke dünyayı hayvanlar için cehenneme çevirmeseydik, ben de bu yazıyı yazmak zorunda kalmasaydım. Ne yazık ki, yazının yayınlanmama kararı, anlattıklarımı ve çok daha fazlasının olduğunu doğruluyor.

Nazlı Demet Uyanık

Nazlı Demet Uyanık

arete E-Bülten Aboneliği

Haftalık E-Bültenimize abone olun, her pazar günü bir önceki haftanın içeriklerinden derlediğimiz mail e-posta kutunuzda olsun.