Aklınıza gelen Romanların isimlerini düşünün, tamamen serbest çağrışım, Roman denince aklınıza kim geliyor? Sibel Can, Kobra Murat, Ebru Gündeş… Entertainment camiasından süper yetenekli birçok ismin hatırınıza geldiğini iddia etmek zannımca yanlış bir öngörü olmayacaktır. Peki, ülkemizde 6 milyon kadar bir nüfusa sahip olduğu yansıtılan bu insanların tek özelliği entertainment figürü yetiştirmek mi? Ya da medyada oluşmuş bu imaj milyonların zihnindeki “Roman” imajına ne kadar uyum sağlıyor? Metropolünden kasabasına, ülkenin dört bir yanında şehrin kenarlarına veya gecekondu semtlerine itilmiş bu insanlardan siyasetin -ana akım veya radikal ayrımı olmaksızın- yüz çevirmesinin sebebi karmaşık ve çok-kökenli bir ırkçılıkta gizli, peki bu dışlanışın sonuçları nedir? Bu kısa metinde Türkiye’de Romanların siyasetin dışında itilişine dair küçük bir çerçeve açmaya çalışacağız.
Ön not: “Roman” ve “çingene” kelimelerinin kullanımına dair tartışma birçok farklı görüşü barındırıyor. Metin içerisinde bu tartışmaya nasıl bir çözüm bulabileceğimi kestiremediğimden ötürü görüşüne başvurduğum arkadaşlarım, sağlamcı bir pozisyon ile -her ne kadar kendileri bundan yüzde yüz memnun olmasa da- metin boyunca “kibar” Roman kelimesini kullanmamı önerdiler. Bu yüzden metin kalanında bu kelimeyi kullanıyor olacağım.
Romanlara yönelik içselleştirilmiş ve sınırlı seviyede tartışmaya açık ırkçılığın sonuçları günlük hayatta birçok tezahüre sahip. Hayatının bir kısmını Batı Anadolu, metropoller veya Trakya’da geçirmiş herkes Romanlara gösterilen dışlayıcı tavrın günlük hayatı nasıl şekillendirdiğini defalarca kez görmüştür. Çocukluğumu geçirdiğim Erdek’ten, erken gençliğimi geçirdiğim İzmir ve Tekirdağ’a, nüfusun bu kadar ciddi bir kısmına denk gelen Romanları işe almamaktan, “kız almamaya/vermemeye”, çocuğunun sıra arkadaşı olmasına izin vermemeye hatta hakkında iğrenç mitler üretmeye kadar birçok kan dondurucu günlük pratiğe rasgelmiştim. Bu pratiklerin bir diğeri -ve belki de en serti- elbette, 2015 yılına kadar TBMM’de bir adet Roman vekili dahi olmamasıdır. Gelinen noktada, TBMM’nin ilk Roman üyesi Özcan Purçu, CHP listelerinde bir adet Roman vekilin dahi aday gösterilmemesini gerekçe göstererek istifa etti. Bir cumhuriyet hayal edin ki beş milyonun üzerindeki vatandaşını temsil edecek bir vekili meclisinde barındırmıyor. Bu çerçevede, bir adet Roman vekilin dahi -sembolik olacak olsa bile- muhalefet listelerinde kendisine yer bulamaması bize ne anlatmalı? Çok seslilik ve görünürlüğün ötesinde Romanların günlük problemleri “ölümcül” seviyeyi çoktan aştı. Yoksulluk, eğitime erişmememe, barınma sorunları ve işsizliğin yanında Romanlar metropollerin gettolarını kasıp kavuran sentetik uyuşturucu epidemisinden en çok etkilenen gruplar arasında. 2010’ların bonzai salgınından sonra 2020’lerin metamfetamin salgını binlerce Roman genci ve çocuğu (burada yedi-sekiz yaşında çocuklardan bahsediyoruz) hayattan kopardı. Ancak Romansanız, günlük konvansiyonel ırkçılık tarafından yaşamdan dışlanmadan önce atlatmanız gereken tek salgın uyuşturucu değil. Raporlar, Romanlar arasında bulaşıcı hastalıkların özellikle pandemi sonrası dönemde korkunç boyutlara ulaştığını gösteriyor. Özellikle cinsel yolla bulaşan hastalıkların, sağlık hizmetlerinin gerilemesi ve cinsel hastalıklardan korunmanın maliyetinin dramatik şekilde artmasıyla Romanlar arasında epidemik seviyeye yaklaştığını gösteriyor. Bu salgını da atlattığınızda aşmanız gereken bir diğer eşik suça bulaşmamak, mülteci akını sonrasında emek piyasasının alt üst oluşu çoğunlukla gündelik ve ucuz iş gücü ihtiyacı yaratan işlerde çalışan Romanlar arasında işsizliği dramatik bir şekilde arttırmıştı. Rejim krizinin yarattığı ekonomik kriz, art arda yaşanan kentsel ve ekolojik felaketler (kenar mahallelerdeki bostanların yok olması, derelerin taşması, kentsel dönüşüm altında Roman nüfusun mahallelerinden uzaklaştırılması) Romanların çok kötü işleyen emek piyasasını iyice çalışmaz hale getirdi. Bu da Roman gençleri suç örgütlerinin ve mafyanın direkt hedefi haline getiriyor. Peki bunların, muhalefet ile ilgisi nedir? Ya da bir diğer ifadeyle, “şimdi sırası mı?”
Yekpare halde muhalefetin, geçmişe kıyasla dezavantajlı grupların adaylıklarına yönelik bir gerileme içinde olduğunu görmek için herhangi bir araştırmaya, bir düşünce deneyine ya da incelemeye dahi gerek yok. Bir sonraki yasama yılında Romanların yanında engellilerin ve LGBTİ+’ların da olmadığı bir meclis bizi bekliyor. Böyle bir mecliste onlarca dezavantajlı grup hakkında temsiliyet olmadan nasıl bir yaşam kurulacağını yaşayıp birlikte göreceğiz. O zamana kadar Romanların çalgısız yaşayıp yaşayamayacağını bilmiyoruz ama bildiğimiz şey şu ki Romanlar siyasi temsil olmadan, sorunları tartışılmadan ve sorunları hakkında tek bir aksiyon alınmadan yaşayamayıp ölüyorlar.