Korselerin de arasında bulunduğu vücut destekleyici iç çamaşırlar yüzyıllar boyunca kadınlar tarafından kullanılmış. Günümüz korse tanımına en yakın giysi milattan önce 1600’lü yıllarda Girit uygarlığında görülse de moda terminolojisinde ‘korse’ karşımıza ilk olarak 16. yüzyılda çıkıyor. Batı geleneği bağlamında 1920’lere dek kadın modasında etkin bir rol oynayan korseler, modernizmin bedensel sağlık üzerine varsayımda bulunduğu hijyenist anlayıştan nasibini alıyor. Peki günümüzde çoğumuzun sağlıksız ve tehlikeli bulduğu bu giyim pratiği nasıl bu kötü şöhreti kazandı?
20. yüzyılın başlarında endüstriyel sütyenlerin ortaya çıkışına kadar korseler, kadın bedenlerin göğüs destekleme görevini üstlendi. Kombinezon ve iç eteklik yanında silüet kazandırmak adına elbise içine giyilen yapılandırılmış giyimin kalçalara yaptığı ağırlığı da dengeleyen ürün korse oldu. Bunun yanında gün içerisinde kamburlaşma eğiliminde olan bedenlerin figürüne yardımcı olarak kadınların, ve tarihin bir noktasında erkeklerin de bu sebeple tercih ettiği bir giyim ürünü oldu.
Günümüzün popüler kültüründe karşımıza çıkan korse betimlemesi, 19. yüzyılın ortalarında Batı modasında ana akım olan kum saati silüetini elde etmek isteyenlerin başvurduğu bir pratik olan sıkı bağlama (tight-lacing) ile özdeşleşmiş durumda. 20. yy başlarında yapılan, 18. ve 19. yüzyıl Avrupa ve Amerika’sının varlıklı ailelerini konu alan görsel yapıtlardan aklımıza kazınan bir görüntü var. Hizmetçi kadının ailenin genç kadın üyesinin korsesini nefes almakta zorlanacak biçimde bağladığı bu görsel imge, bulunduğu dönemin güzellik standartları ve bunun kadın bedeninin üzerinde kurduğu baskının bir toplumsal eleştirisi. Fakat gözden kaçırdığımız noktalar mevcut. Sıkı bağlama pratiği korselerin popüler olduğu 400 yıl içerisinde yarım asırlık bir dönemi kapsamakta. Bu pratik haliyle korselerin asıl işlevinden öte, bir ‘aşırı kullanım’ olarak nitelendirilmeli. Ayrıca, korse ve diğer destekleyici yapılandırılmış giyim ürünleri varlıklı sınıfın yanında diğer sınıflarca da kullanılıyordu. Yani varlıklı ana karakterimizin korsesini sıkıca bağlayan hizmetçi de bunu yaparken korse giymekteydi. Hatta bu dönemde birçok farklı fiziksel aktivite üstlenen çalışan kadınların günlük aktivitelerinde omurga sağlıklarını korumaya yardımcı olan yegane şeyin korse olduğunu bile öne sürebiliriz.
Viktorya döneminde sıkı bağlama pratiğinin sonucunda vücut deformasyonuna uğramış bedenler 20. yüzyıl başlarında beden sağlığı üzerinden gündeme geldi. 19. yüzyılda şehir yaşamını derinden etkileyen kolera ve veba gibi salgın hastalıkların akciğerlere sebep verdiği tahribat kaçınılmazdı. Bu koşullar içerisinde nefes alma kabiliyetini kısıtlayan sıkı bağlama pratiği, medikal camiada bir karalama kampanyasının odağına geldi. Bu pratiğin ötesinde, asıl günah keçisi olarak korse seçildi. Yüzyılın ikinci yarısında Batı medyasını kuşatan korse karşıtı dergi ve gazete yazıları, 1910’ların ikinci yarısına kadar korseyi popüler giyimden tamamen silmeyi başardı. 1920’lerde beden sağlığı ve konfor ekseninde kum saati siluetine bir tepki olarak, kadın giyiminde tarihte neredeyse ilk defa dikdörtgen bir silüet benimsendi. Bel çizgisini ortaya çıkarmak yerine tamamen silmek üzerine oluşturulmuş bu silüet, söylemine göre ‘modern’ kadının konfor seviyesine uygun olarak tasarlanmıştı. Elbiselerin bedene uymasının önemli olmadığı, aksine bol bir kesimin uygun görüldüğü bu tarz sayesinde de ürünlerin kitlesel üretimi kolaylaştı ve satın alım sonrasında kişiselleştirme pratiği azaldı. Bu sayede giyim daha erişilebilir oldu. Viktorya döneminin girift işçiliği ve insanların aynı anda sahip olabileceği giyim ürününün daha az olması da toplumsal bellekte diğer zanaatlar gibi terziliği de yok etti.
Korse münakaşasını çözebilmemiz için kendimize sormamız gereken soru, giyim pratiklerinin toplum üzerinde nasıl hakimiyet kurduğu ya da direniş kaynağı olduğu.(Fields,1999) Bunların yanında, bu fonksiyonların nasıl işlediğini ve niçin sosyal söylemlerde çelişki yarattığını anlamamız gerek. Yüzyıllarca kadınların giyim rutininin vazgeçilmez bir parçası olmuş bir ürünün, ‘tehlikeli’ ve ‘sağlığa zararlı’ olma gerekçeleri üzerinden kadın modasından sistematik bir biçimde silinmesi, tozlu sayfaları karıştırdıkça geçmişteki kadın giyimine nasıl baktığımızı da az çok gözler önüne seriyor. 19. yüzyıl kadın giyiminin günümüz giyim pratiklerine nazaran fonksiyonel olmayan yönlerinin olduğu doğru. Buna rağmen, bulunduğumuz noktadan geçmiş dönem kadınlarının giyim pratiklerinin ‘gerçek dışı’ ve ‘saçma’ bulunuyor olmasının giyim pratiklerinden öte tarihsel bir cinsiyetçi anlayışsızlıktan ortaya çıktığını düşünüyorum.