İpini Koparan Üniversite Kampüsüne Mi Girsin?

“Üniversite kampüsü kamusal bir alan mıdır, herkes girebilir mi?” sorusu, Twitter’da geçtiğimiz haftaların tabiri yerindeyse kızılca kıyameti koparan tartışmalarından birinin fitilini ateşlemişti. Ömer Yılmaz’ın bir kentli olarak İstanbul Üniversitesi Beyazıt Kampüsü’ne neden giremediğini sorduğu tweetinin adeta linç edilmesi (tweetin beğeni sayısı 772, alıntılanma sayısı ise 1740; Twitter’ın yazılı olmayan kuralları gereği beğenisini katlayan alıntılanma sayısı tweetin linç yediğinin göstergesidir), tweete son derece duygusal ve irrasyonel tepki veren Türkiyeli ve üniversiteli güruhun oldukça sorunlu kamusallık/kamusal alan algısı üzerine düşünmeme ve arete’deki dördüncü yazımın tartışma temelini oluşturmasına yardımcı oldu.

Tweeti ilk gördüğümde İTÜ ile öğrenci ve öğretim elemanı olarak ilişkim olmasından bağımsız üniversite kampüslerimize ancak ve ancak turnike ile girişimizden duyduğum derin rahatsızlık, diğer üniversitelerin kampüslerine ise özel durumlar, adeta yalvar yakar alınan izinler aracılığında girişlerim ve üniversite kütüphanelerini paralı ve yıllık üyelik olmadan bırak ders çalışmayı kitap ödünç almak için bile kullanamayışım zihnimden geçmişti. Hatta hemen ardından yurt dışında farklı coğrafyalarda kampüslere nasıl girdim, neler yapabildim diye hızlıca düşünürken üniversite kampüslerinin barındırdığı mekanlar ve programlar ile kenti, kentliyi girebilmenin ötesinde kampüse davet eden, çeken alanlar olarak da çalıştığını tekrar hatırlamıştım. Mesela Dublin Trinity College’e, Delft Teknik Üniversitesi’ne girebilmek için herhangi bir kontrolden bile geçmemiştim, yürüyerek veya bisikletle direkt olarak erişebilmiştim. Tel Aviv Üniversitesi’nin girişinde ise muhtemelen coğrafya (evet, bazen kader) kaynaklı görevliler bulunuyordu ancak ziyarete gelen herhangi birisini içeriye almama veya kimlik alarak geçirme gibi bir fonksiyonları yoktu. Zaten bu bahsettiğim üniversite kampüsleri salt binaların bir araya gelmesinden ibaret olmayıp gündelik hayata ve kent yaşamına ait programları da içlerinde barındırdığı için, kampüse erişimin üniversite yapılı çevresini görme, içerisinde dolaşmanın ötesinde pek çok gerekçesi var. Kütüphane gibi üniversitenin doğal parçası olan programlara ek olarak müze, galeri, restoran ve hatta pub gibi yeme-içme mekanlarla yalnızca üniversiteliler değil tüm kentliler kampüsü deneyimliyor ve kampüs gündelik hayatının aktif bir parçası oluyor. Bu konudaki görüşümün zaten üniversiteliler arasında da ilke birliğine varılmış, uzlaşı sağlanmış bir gerçeklik olduğuna emin olup zihnimin dağınık olmadığı bir aralıkta kısa bir serzeniş alıntısı yapmak üzere tweeti bir kenara kaydetmiştim. 

Daha sonra tweete tekrar dönüşümle yaşadığım şok ve aslında hayal kırıklığı eş zamanlı oldu. Yüzlerce insan “üniversite kazanmak, üniversiteli olmak bir seçilmişliktir, kampüs de doğal olarak yalnızca ilgili üniversitelilerin adım atabileceği bir imtiyaz alanıdır”dan, “üniversite kampüsü AVM mi ki her elini kolunu sallayan girebilsin” (halkın tümüyle içerisinde varlık gösterebileceği “kamusal alan” olarak, derin X-ray kontrolünden geçmeden içerisine adım bile atamadığımız tüketim mabetleri alışveriş merkezlerinin ekseriyetle akla gelmesi garabetini bir kenara bırakıyorum) ve “kampüsleri açarsak civar semtlerden akın akın gelenler ya çimlerde mangal yapar” ya da “içeride öğrencileri şişlerler”e uzanan bir cinnet hali spektrumunda hezeyanlarını ortaya seriyordu. Yurt dışında serbestçe girilebilen üniversite kampüslerinden örnekler verenlere ise koro halinde verilen, “halk plajlara üşüştü vatandaş denize giremiyor”dan hallice bir cevap var: “Burası Avrupa, Amerika değil, ülkemizin koşulları farklı. Üniversiteleri sarıp sarmalamalı, halktan korumalıyız.”

Seçkincilik üzerinden bir sırça köşk tanımlayan ve fildişi kule inşa etmeye çalışanlara inat ısrarla haykırmak durumundayım. Üniversite kampüsü gündelik hayattan yalıtılıp soyutlanan bir askeri alan  değildir. İçerisindeki yapıların, mekanların kullanımları belirli düzenlemelere sahip olsa da üniversite kampüsü kendi kentinden korkmaz, kentiyle buluşur ve bütünleşir, kentine hayat verip kentten de hayat bulur.


 1. İlgili tweet

Erenalp Büyüktopcu

Erenalp Büyüktopcu

arete E-Bülten Aboneliği

Haftalık E-Bültenimize abone olun, her pazar günü bir önceki haftanın içeriklerinden derlediğimiz mail e-posta kutunuzda olsun.