Belinda’nın Adı Baki Ama Kadının Hala Adı Yok

Türkiye sinemasına damga vurmuş 10 film say deseler Atıf Yılmaz’ın 1986 yapımı Ahh Belinda’sını o listeye yıldız tozuyla kazırım. 1980’lerde başlayıp 1990’lara kadar devam eden, Türkiye sinema tarihinde “kadın filmleri” olarak adlandırdığımız bu dönemin parlayan yıldızıdır Ahh Belinda. Kadın filmleri döneminin bu isimle anılmasının en önemli sebebi de Ahh Belinda filminin yönetmeni Atıf Yılmaz’dır. Atıf Yılmaz’ın bahsi geçen 10 yılda, yönetmenliğini yaptığı 19 filmin 13’ü doğrudan kadın temalıdır.

Kadın filmleri dönemini anlatmaya, anlatmaktan ziyade irdelemeye sayfalar yetmez ancak burada bir paraf açarak bu dönemin neyi tersini çevirdiğine vurgu yapmak önemli diye düşünüyorum. Bu dönemde sinemadaki kadın temsili alaşağı edilmeye çalışılmıştır. Çalışılmıştır diyorum çünkü sinema tarihçileri, akademisyenler, eleştirmenler 1980-1990 arasındaki kadın filmlerini incelediklerinde sinemadaki kadın temsilinin normlarını değiştirmeye çalışırken bazı noktaları ıskaladıklarını savunuyor. Özellikle feminist kuramcılar, yönetmenlerin filmlerde kadınlara çizilen toplumsal kadın rollerini esnetmeye çalışırken kadın cinselliğini bir silah gibi kullandıkları sonucuna varırlar, özellikle biçimsel olarak. Yönetmenler kadının “cinsel devrimini” görünür kılmaya çalışırken kadın bedenini metalaştırmakta beis görmemişlerdir. Kadın sorunlarını irdeleyen bir filmde kadın bedeninin arzu nesnesine dönüşmesi büyük bir ikilemdir. Atıf Yılmaz da yaptığı kadın filmlerinin bir çoğunda ne yazık ki aynı tuzağa düşmüştür.

1986 yapımı Ahh Belinda’ya dönecek olursak burada da durum farklı değildir. Ahh Belinda filminin başrolü Müjde Ar’lı “cüretkar” sahneler, filmin mıknatısına dönüştürüldüğü gerekçesiyle eleştirilmiştir. Ancak bana kalırsa filmin kusursuz anlatısı yanında eleştirilen bu sahneler filmin tavsayan tek kısmıdır. Çünkü Ahh Belinda’nın her bir sahnesinde, her bir diyaloğunda senarist Barış Pirhasan’ın alamet-i farikası sezilir. Ahh Belinda ayakları yere basan bir kadın filmi olmasının yanı sıra bu tarz izleklere hiç alışık olmayan Türkiye izleyicisini fantastik bir evrenin de sınırlarında başarıyla dolaştırır. Film, finaline ulaşana kadar ne gerçek ne hayal anlaşılmaz. Bu matematik izleyicinin merakını film boyunca canlı tutarken film de mesajlarını çivi gibi çakar. Ortaya dönemin çok ötesinde bir film çıkar. Spoiler vermeden kısa bir özet geçmek yazının devamı için de faydalı olacaktır.       

Serap (Müjde Ar), kariyerinin başında ancak başarılı bir tiyatro oyuncusudur. 80’ler Türkiye’sinde yalnız ve özgür bir kadın olarak hayatını sürdürmektedir. Yemek pişirmek, temizlik ve çocuk bakmaktan ibaret olan kadına biçilmiş geleneksel roller Serap’a göre değildir ve dönemin şartlarına nazaran Avrupai bir yaşam sürmektedir. Dönemin şartlarında Türkiye’de tiyatro oyunculuğu para kazandırmaz. Bu yüzden ilk defa bir reklam filminde oynamayı kabul eder. Reklam filmini kabul etmesi tiyatro camiasından büyük tepki görür. Serap, piyasaya yeni sürülen Belinda isimli şampuanın reklamında Naciye isimli, iki çocuklu, tipik bir ev kadınını canlandıracaktır. İşte tam bu çekimler sırasında Serap, Naciye karakterine öyle bir girer ki bir daha da çıkamaz.

Film boyunca Serap, Naciye’nin hayatını yaşamak zorunda kalır. İzleyici olarak şimdiye kadar hiç sorgulamadığımız toplumdaki geleneksel kadın rolünün nasıl sınırlı, keskin ve baskıcı olduğunu fark ederiz. Üstelik buna Serap, Naciye’nin hayatıyla cebelleşip can çekişirken şahit oluruz. Serap, Naciye’nin hayatını özgürleştirmeye çalışırken aslında toplumun çizdiği sınırlarla kısıtlanmış tüm kadınlar için mücadele verir. Defalarca kez görmezden gelinir ama yılmaz. En sonunda pes eder ve Naciye’nin hayatını kabullenir. Hatta o kadar kabullenir ki Serap, Naciye’den daha çok Naciye olur. İşte tam bu kabulleniş anında hayal ver gerçeğin sınırları belirginleşir. Film öyle bir anda, öyle iyi bir finalle sona erer ki film Türkiye sineması tarihine adını altın harflerle yazdırmayı başarır.

Türkiye sinemasının yüz akı Ahh Belinda, geçtiğimiz aylarda yapım şirketi OGM tarafından Netflix’te yayınlanmak üzere yeniden çevrildi. Filmi görür görmez biraz da korkarak “izle” tuşuna bastım. 1986 yapımı Ahh Belinda’yı sınıfta bırakan eleştirmenler umarım 2023 yapımı Ahh Belinda’yı da izlemiştir. Nitekim filmi neresinden tutsak elimizde kalıyor. Güzel detayları yok mu? Var, elbette. O yüzden önce güzel olan taraflarından bahsedelim.

Ekranda yaptığı hiçbir işte beğenmediğim Neslihan Atagül, her işine bayıldığım Necip Memilli başta olmak üzere doğru seçilmiş kast tertemiz bir oyunculuk çıkarmış. Senaryonun verili şartlarında oyuncular elinden geleni yapmış. Ufak Tefek Cinayetler dizisinde kurduğu gerilimli atmosfere bayıldığım ancak Kuş Uçuşu dizisini gerçeklikle uzaktan yakından bir alakası olmadığı için öğürtüler eşliğinde bitirdiğim Deniz Yorulmazer yönetmen koltuğunda biçemsel olarak güzel bir modernizasyona imza atmış. Ancak senaryo… Ahh o senaryo…

2023 yapımı Ahh Belinda, hayli gereksiz bir sevişme sahnesiyle açılıyor. Bu çevrimde Serap’ın adı Dilara olarak değişmiş. Dilara’nın zevkin doruklarına ulaştığı anda inlemesiyle birlikte ekranda beliren “Ahhhhhhh” yazısını görüyoruz. Bu tercih bile ilerleyen dakikalarda bize ne izleyeceğimiz konusunda çok şey söylüyor aslında. Dilara, 2023 yapımı Ahh Belinda’da Altın Portakalı olan ünlü ve başarılı bir oyuncu, bir star. Tiyatro haricinde dizi, film, sinema, reklam oyunculuğu 2023 dünyasının bir realitesi olduğu için artık hiçbir tiyatro oyuncusu reklamda oynadığı için ötekileştirilmiyor. 2023 Ahh Belinda’sının idealizm gibi bir derdi yok, haliyle yeni filmin sac ayaklarından biri otomatik olarak yok olmuş durumda.

Dilara geziyor, eğleniyor, içiyor, sevişiyor. 2023 model bir starın tüm imtiyazlarına sahip olarak yaşıyor. Menajeriyle yaşadığı ihtilaftan ötürü oynamak zorunda kaldığı reklam filminin çekimlerinde de aynı ilk filmde olduğu gibi Naciye yani yeni adıyla Handan’ın hayatına hapsoluyor. İşte dananın kuyruğu tam da burada kopuyor.

(***Bu paragraf spoiler içerir***) 1986 Naciye’si ne kadar doğru inşa edilmiş bir karakterse 2023 Handan’ı da o kadar sorunlu yazılmış bir karakter. Handan evli, çocuklu tipik bir beyaz yakalı. Ama Handan, bu tipolojinin tam aksine “gelinlerin tatlı telaşı” gibi bir kadın. Gereksiz derecede geleneksel fazlaca anaç… En azından bizim filmin ilk dakikalarında ikna olmamızı bekledikleri karakter böyle. Fakat film ilerledikçe ortaya çıkıyor ki Handan çalıştığı bankanın müdürüyle “yasak aşk” yaşıyor. Üstelik banka müdürü aynı zamanda görümcesinin eşi. Yetiyor mu? yetmiyor! Senarist asla entrikaya doymuyor. Handan’ın planları bununla da bitmiyor. Öğreniyoruz ki banka müdürü aşığıyla çalıştıkları bankayı da dolandırıp, kara para aklamışlar. Saçmalıkların ardı arkası kesilmiyor. Tüm bunları yapan Handan ikonik piknik sahnesinde bir şişe bira içtiği için kocası tarafından direk dansı yapmış gibi bir muamele görüyor.

Orijinal filmin en önemli yan karakterlerinden biri olan Füsun Demirel’in oynadığı Naciye’nin en yakın arkadaşı bu filmde buharlaştırılmış. Bu karakterin ilk filmde kurulan yapıya en önemli katkısı dönemin kadın sorunlarına başka bir çerçeve çizmesiydi. Naciye, en yakın arkadaşının içinde başkaldırma, direnme ve özgürleşme hareketinin başlamasına sebebiyet vermişti. Ancak 2023 model Ahh Belinda’nın odağında herhangi bir kadın sorunu olmadığı için bu karakterin yok edilmesinde bir sakınca görülmemiş.

Film, finale ilerledikçe iç organları boşaltılmış, derisi yüzülmüş bir iskelete dönüşüyor. Zira finalde Dilara delirerek, bankadan dolandırdığı paraları tiyatro binasının tepesinden aşağıya boca ediyor. Kocası dahil olmak üzere herkes tiyatro binasının girişinde banknotlara hücum ediyor. Güzel çekilmiş bir sahne olmasına karşın filmin sonu, daha güçlü bir katarsis için dayanaksız, saçma sapan bir finale kurban ediliyor. Klasik anlatıya alışık izleyicilerin çok sevdiğine emin olduğum bu final tam da bu filme yaraşır bir final aslında. Öyle boş, öyle manasız…

1986’dan 2023 yılına kadar 37 yıl geçti. Geçen 37 yılda Türkiye’deki kadın sorunları azalmadı. Kadının temsil alanı, yöntemi başkalaştı, sorunları şekil değiştirdi ama yok olmadı. Yaşanan temsil sorununun, zulmün, sayısız cinayetin, fiziki ve psikolojik şiddetin oranı düşmedi. Hatta sosyal medyanın çok sesliliği sayesinde sorunlar daha görünür hale geldi. Kadının iş gücüne katılımı, ekonomik özgürlüğü arttıkça bu direniş nidası daha da güçlendi. Diğer taraftan kadına yönelik baskı, onu ikincil, edilgen kılan zihniyet de kök saldı. Bu zihniyet kadının toplumsal rolünü kamusal alandan özel alana sıkıştırmak için elindeki her gücü kullandı, kullanmaya da devam ediyor. Bugün en kronik dönemini yaşayan kadın sorunu, 80’li yılların Türkiye’sinden çok daha kritik bir noktada. İşte tam bu noktada, Ahh Belinda gibi kadın sorunu adına ikonik hale gelmiş bir filmden beklentim filmin 2023 şartlarında güncellenmesi olurdu. Tüm bu kronik sorunların aynı 1986 yılında olduğu gibi kafamıza çivi gibi çakılmasını, daha sert ve daha gerçek hale gelmesini beklerdim.

Ancak karşılaştığım şey, aynı ismi taşıyan en hafif tabiriyle B sınıfı bir komedi filmi oldu. Her şeyin içinin boşaldığı gibi bu şahane filmin içi de özenle boşaltılmış, bu ülkede yaşayan tüm kadınların olduğu gibi varlıkları ve isimleri silinmişti. Ezcümle; 2023 yılında Belinda’nın adı vardı ama kadının adı yoktu!

Mert Şuşut

Mert Şuşut

arete E-Bülten Aboneliği

Haftalık E-Bültenimize abone olun, her pazar günü bir önceki haftanın içeriklerinden derlediğimiz mail e-posta kutunuzda olsun.