Baharın Ardında Bizi Bekleyen

Ben, Bilge. 18 yaşındayım. Ben, Gezi protestoları sırasında üniversite sınavlarına hazırlanması gerekirken Güvenpark’ta, Konur Sokak’ta, Kuğulu’da özgürlüğü, adaleti ve eşitliği savunduğu için polisten dayak yiyen, kusana kadar biber gazı soluyan, biber gazı kapsülü doğrudan koluna, bacağına bilinçli bir şekilde isabet ettirilen yarı baygın arkadaşlarını ayıltmaya çalışan bir lise son öğrencisiyim.

Ben, Bilge. 20 yaşındayım. Ben, gece mekândan çıkıp eve dönerken kendisine laf atan erkeğe cevap vermekten çekinen, “Bu adam şurada bana bir şey yapsa kim vurduya giderim, dönüp de arkamdan ‘o saatte orada ne işi varmış’ derler” diye düşündüğünden yalnızca adımlarını hızlandırmakla yetinen genç bir kadınım.

Ben, Bilge. 23 yaşındayım. Ben, ülkeye ve geleceğe dair umudunu yitirmiş, bölümünü dereceyle bitirmiş, doğup büyüdüğü ülkede kapana kısılmış gibi hissettiği için yüksek lisans için yurt dışına gitmeye karar vermiş bir yeni mezunum.

Ben, Bilge, 24 yaşındayım. Ben, gittiği ülkede yeni bir hayat kurmaya, kendi ülkesinin gerçeklerinden uzaklaşmaya çabalarken her gün sayısız kere “Ülken için endişeleniyor musun?”, “Erdoğan hakkında ne düşünüyorsun?”, “Avrupa’da olmak nasıl bir his?”, “Türkiye’de kadın olmak zor mu?” sorularına maruz kalan o Türkiyeliyim. Ben, bir mayıs günü derste telefonuna Türkiye’deki arkadaşlarından gelen mesajlarla Euro satış fiyatının 5.9 TRY’ye ulaştığı haberini alıp “Ben okula başladığımda bu fiyat 4 liraydı, böyle yükselmeye devam ederse nasıl karşılarım masraflarımı?” diye İtalyan arkadaşının omzunda ağlayan, arkadaşlarının “biz sana yarı-zamanlı iş buluruz. Hiçbir şey yapamazsan sokakta el ilanı dağıtırsın.” diye teselli etmeye çalıştığı o öğrenciyim.

Ben, Bilge. 28 yaşındayım. Ben, “ailemi de alıp yanımda götüremiyorum, bari ben döneyim” diye ülkesine ruhu acı çekerek dönen, televizyonu her açtığında hakaretlere maruz kalan, markete girdiğinde “Orada Euro ile alışveriş yaparken mutfak masraflarım daha uyguna geliyordu lan” diye öfkeden kuduran, arete’de gündeme dair yazı yazmak isteyip “lan olur da birilerinin önüne düşerse yazı, gece evimden aldırırlar mı? Aldırırlarsa annem ne yapar?” diye endişelenip otosansür uygulayan, döndüğüne pişman ama gitmeyi artık öfkesine yediremeyen bir muhalifim.

Ben, Bilge. 29 yaşındayım. Aylardır terapisinde travmaları yerine memleket meseleleri konuşmak zorunda kalan, sonra travmalarının birçoğunun da memleket meselelerinden kaynaklandığını fark edenim. Memleketine dair her konunun, siyasetinin, ekonomisinin, kültürünün depresyonunun varoluşsal sancılarından çok sebebi olduğu bir vatandaşım.

Çok yoruldum. Her gün siyaset konuşmaktan, endişelenmekten, kendim ve başkaları için üzülmekten yoruldum. Geleceğin ne getireceğini görememekten, geleceğe dair plan yapamamaktan ve hiçbir şey öngörememekten yoruldum.

Öte yandan, birçok muhalif gibi, birçoğumuz gibi ben de baharın mucizesine odaklandım. Öfkeden sıktığım dişlerimin arasından tekrar ediyorum kendi kendime “Baharın ardı özgürlük” diye.

Baharın ardı özgürlük olacak dostlarım. Sizler için, benim için, hepimiz için olacak. Bu yolda bugüne kadar canlarını, özgürlüklerini feda etmiş herkesin anısına, baharlar kutlayacağız. 8 Martlarda korkmadan yürüyeceğiz kız kardeşlerimizle sokaklarda. Haziranlarda gökkuşakları altında buluşacağız. Adalete hasret kalmış her bir gazetecinin, gencin, vatandaşın zaferini kutlayacağız.

Bir gecede olmayacak bunlar, biliyorum. İnanarak, zamanla, herkese ve her şeye rağmen başaracağız. Gün gelecek, umutla oy verdiğimiz parti ve siyasetçilere karşı direnerek yapacağız bunu. Ve fakat, korkmadan ve çekinmeden. Adım adım ilerleyeceğiz hayal ettiğimiz Türkiye’ye, el ele ve direnerek.

Baharın ardı bundan sonra hep adalet, hep özgürlük olacak. Çünkü başka şansımız yok.

Bilge Büyükkasap

Bilge Büyükkasap

arete E-Bülten Aboneliği

Haftalık E-Bültenimize abone olun, her pazar günü bir önceki haftanın içeriklerinden derlediğimiz mail e-posta kutunuzda olsun.